21Eki2025

Aslını bilmeyen neslini ihya edemez

Blog

GENÇLERİMİZDE HOMOSEKSÜEL EĞİLİM

GENÇLERİMİZDE HOMOSEKSÜEL EĞİLİM

Yazar

Psikolojik Danışman Zahide Pektaş

GENÇLERİMİZDE HOMOSEKSÜEL EĞİLİM

 

Günümüzde yaygınlaşan ve normalleştirilmeye çalışılan homoseksüellik, büyük bir sorun olarak önümüzde durmaktadır. Cinsel kimlik karmaşasıyla başlayan bu durum, çözülemediği zaman yanlış bir yaşantıyla sonuçlanmaktadır.

Cinsel kimlik karmaşası; ruhsal ve aile dinamikleriyle ilgili bir sorun olmakla birlikte sosyal çevrenin etkisiyle oluşan bir kimlik sorunudur. Gençlerimizi ve çocuklarımızı fazlaca olumsuz etkileyen anormal bir durumdur.

Bu konuyla ilgili bilinçlendirme çalışmaları yapılarak ailelerimizi, çocuklarımızı, geçlerimizi ve toplumu bilinçlendirmek önemlidir.

Peki gençlerimizin Kimlik Karmaşası Yaşamasına Sebep Olan Etkenler Nelerdir?

Çocuklarımızın 3-12 yaş arası dönemi, cinsel kimliğini anlamasında ve kazanmasında çok önemli bir dönemdir.

Erkek çocuklarda babanın oğluyla sağlıklı bir iletişim kurması, annenin artık belli bir yaştan sonra biraz geri çekilmesi ve sorumluluğu babaya teslim etmesi gerekir.

Abartılmış anne şefkati ve sevgisi, erkek çocukta homoseksüel evrede kendine acıma duygularını uyandırır. Çocuğun durumunu fark eden erkek yaşıtları tarafından ‘süt kuzusu, hanım evladı, nonoş’ gibi ifadelerle kendisiyle dalga geçilmesi çocuğun kendini erkek arkadaşlarından soyutlamasına sebep olur. Bu durum da erkek çocuğun, başka erkeklere hayranlık duymasına ve yanlış bir duygusal bağlanmaya hatta homoseksüelliğe meyletmesine sebep olur. Ve çocuk ilerleyen zamanda kendini “gey” olarak belirtmeye başlar.

Baba rolü, erkek çocuklarının cinsel kimliklerinin oluşumunda çok önemlidir. Baba oğluyla kaliteli bir zaman geçirip onunla sağlıklı ve kuvvetli bir bağ kurduğu zaman bu sorunlarla karşılaşmanın önü alınmış olur. Çocuk sağlıklı bir cinsel kimlikle hayatına devam eder.

Kız çocuklarının anneyle arasında sağlıklı bir bağ ve iletişim gelişmediği zaman çocuk kendini zayıf hissedip cinsel kimlik karmaşası yaşayabilir. Kız çocukları için anne şefkati ve sevgisi çok önemlidir.

Annesini zayıf, güçsüz ve ezik bir kadın olarak algılayan bir kız çocuğu ilerleyen zamanlarda, güçlü, ezik olmayan bir kadın gördüğünde ona yanlış bir duygusal düşünceyle eğilim gösterebilir. Hatta ergenlikle birlikte kendini “lezbiyen” bir birey olarak ifade eder.

Toplumumuzda eşcinsellikle ilgili olarak ‘normal bir durum ya da tercihtir’ şeklindeki düşünceler, gençlerimizin bu konuyla ilgili onaylandığını, destek gördüğünü düşünmesine ve eşcinsel bir hayatı yaşam şekline dönüştürmesine sebep oluyor.

Cinsel kimlik karmaşası yaşayan gençlerde aynı anda din karmaşası yaşama durumu da olabiliyor. Homoseksüellik İslam dinine göre yasaklanan bir yönelim şekli olduğu için, gençler din ile çelişmemek için dinden çıkabiliyor ateist veya deist olabiliyorlar. Kimi zaman da manevi yönünü güçlendiren bir genç, bu yönelimin yanlış olduğunu düşünerek homoseksüellikten vazgeçebiliyor.

Cinsel Kimlik Karmaşası Yaşayan Gençlerimize Nasıl Yardımcı Olmalıyız?

Çocuğumuzun böyle bir yönelimi olduğunu fark ettiğimiz anda güvenilir bir uzmandan yardım almalıyız. Bu durumda olan çocuğumuza ebeveynleri olarak yardımcı olmak onun yanında olduğumuzu hissettirmek önemlidir. Aileler olarak kendimiz de bu konularda bilinçlenmeliyiz. Çocuğumuzla bağlarımızı daha da güçlendirmeliyiz. Çünkü cinsel kimlik karmaşasının en temel sebebi sevgi eksikliğidir. Dinimizin bu konuya bakışını en iyi şekilde çocuklarımıza anlatmamız iyi olacaktır.

Hayırlı, sağlıklı ve bilinçli nesiller yetiştirebilmek umuduyla…

 

 

 

 

 

 

Blog

ÇOCUKLUK DÖNEMİ VE HOMOSEKSÜELLİK

ÇOCUKLUK DÖNEMİ VE HOMOSEKSÜELLİK

Yazar

Psikolojik Danışman Ümmühan DEMİRDAĞ

ÇOCUKLUK DÖNEMİ VE HOMOSEKSÜELLİK

Ebeveyn ve eğitimcilerin Homoseksüellik konusundaki endişelerinin oldukça fazla olduğu bir dönemdeyiz. Bu konunun önemini şu şekilde anlatalım ki taşları rayına oturtabilelim. Nasıl ki sağlık alanında erken teşhis ve tedavinin önemini vurguluyorsak, ruh sağlığı alanındaki konularda da var olan sorunların belirtilerini görebilmeyi, bir bütün olarak toparlayabilmeyi ve akabinde işin uzmanları ile süreci yönetmeyi de öyle önemsemeliyiz.

Homoseksüelliğin belirtileri küçük yaşlarda görülür mü? Oğlumuzun veya kızımızın bu sürecin eşiğinde olduğunu nasıl anlayabiliriz? Belirtiler ya da ipuçları var ise sürece dair nasıl tedbirler almalıyız? İşin uzmanını bulmak ve doğru yönlendirme için nerelere başvurmalıyız? Tüm bu soruların cevabını gelin birlikte arayalım.

Küçük yaşlardaki bazı çocuklarda homoseksüellik belirtileri kolayca fark edilebilir. Ancak okumasını bilmiyor olabiliriz. Ya da bir başlık altında toplayamıyor da olabiliriz. Bu belirtiler küçük yaşlarda karşımıza mutlaka çıkmaktadır. Peki, nedir bu belirtiler? İlk olarak, ısrarla karşı cinse yönelme isteği veya öyle olduğuna dair şüphelerin varlığı diyebiliriz. Örneğin; karşı cinsin kıyafetini giyme, oyuncaklarıyla oynama isteği bir risk faktörüdür. Büyüdükçe erkek çocuklarının feminen; kız çocuklarının maskülen giyim tarzını taklit etmesi sorunu daha da derinleştirir. Çocuğun oyun dünyasındaki taklide dayalı oyunlarda güçlü bir biçimde karşı cins rolleri tercih etmesi, benimsemesi ya da karşı cinsten olma gibi hayaller kurması belirti dünyamızın bir başka faktörüdür. Bir erkek çocuğu ısrarla evcilik oyunları gibi feminen oyunlar kurma ya da o oyunlarda bulunma isteği gösteriyorsa yahut tam tersi bir kız çocuğu erkek çocuğunun oynadığı oyun ve faaliyetlerinde bulunmak istiyorsa, bu durum tehlikelidir.

Oyun dünyaları çocukların iç dünyasının yansımasıdır. Çocuğun oyun arkadaşlarını devamlı karşı cinsten seçmesi, hem cinsleriyle oyun kuramaması ya da devam ettirememesi gibi durumlar da kafamızda bir soru işareti oluşturmalıdır.  Bu tarz belirtilerin farkına vardıktan sonra doğru yorumlayabilmek için işin uzmanı psikologlardan yardım almak gerekir. Çoğu belirti olsa bile çocuğa hemen cinsel kimlik karmaşası yaşadığı damgası vurulmamalıdır. Sadece ileriki dönemlerde (ergenlik dönemi gibi) homoseksüel olma ihtimaline karşı bizi uyanık olmaya sevk etmelidir.

Cinsel kimlik karmaşası yaşayan erkek çocuklarında, hem cinsi olan erkek çocuklarıyla oynamada isteksizlik, diğer erkek çocuklarından mahrem bölgelerini saklarken karşı cins kız çocuklarının yanında saklamama, utanmama; hareketli, vurdulu, kırdılı oyunlardan (futbol gibi) korkma gibi belirtiler şiddetli bir şekilde görülür.

Kimi durumlarda 2-4 yaşa kadar görülebilen cinsel yönelim sorunu, erkek çocukları için baba faktörünü ön plana çıkararak, ilişkilerini daha güçlü hale getirerek aşılabilir. Babayı aktifleştirememe durumunda rol model olabileceği abi, dayı, amca gibi modelleri çocuğa sunmalıyız. Annenin çocuğuna karşı aşırı bağlanma durumu varsa bu bağlanma sadece annesini rol model almasına sebep olacaktır. Bu da cinsel yönelim soruna zemin hazırlayan risk faktörlerindendir.

Çocuğun cinsel kimlik karmaşası yaşadığından emin olduğumuzda, bir uzmanın desteğiyle sürecin altında yatan sebepleri bulmalıyız. Ebeveynlerden karşı cins olanla bağımlı ilişki kurma, hemcins ebeveynle ilişkide problemin olması ya da arkadaşları tarafından dışlanma durumunun olması, cinsel taciz gibi deneyimlerin varlığı sürecin altında yatan sebeplerden biri olabilir.  Eğer temel sebep ya da sebepler bulunursa çözümün en önemli parçası ortaya çıkmış olacaktır. Uzman kişilere yönlendirilerek sebeplerin ortaya çıkarılması, var olan sebeplerle kişinin yüzleşmesinin sağlanması ve  iç dünyalarında baskılanan duyguların açığa çıkarılması, sürecin daha sağlıklı bir şekilde ilerlemesini sağlayacaktır.

İşin uzmanlarına nereden ulaşabiliriz derseniz, Nesli Koruma Hareketi sizler için burada. İrtibata geçip ruh sağlığı uzmanları ile sağlıklı bir şekilde yol alabilirsiniz.

Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere…

 

Okuma Grubu

Anne ve Babalar İçin Gençlerde Homoseksüelliği Önleme Rehberi – Kitabının 7. Oturumuna Dair Notlar

Anne ve Babalar İçin Gençlerde Homoseksüelliği Önleme Rehberi

Yazar

ZEHRA NUR CANPOLAT

Kitabın 7. Oturumuna Dair Notlar

Nesli Koruma Hareketi kurucularından klinik psikolog, çocuk ve aile terapisti Müjde Yahşi tarafından düzenlenen okuma akşamları, Anne ve Babalar İçin Gençlerde Homoseksüelliği Önleme Rehberi kitabını içeriyor. Kitabın yedinci oturumu 11 Temmuz 2024 Perşembe gerçekleşti. Joseph Nicolosi ve Linda Ames Nicolosi’nin yazarı olduğu eserin incelenen bölümü “Erkeksi Kız Çocuklar ve Lezbiyenler” oldu.

Programa yeni katılanlar için Müjde Hoca ilk altı bölümün kısa bir özetini geçtikten sonra yedinci oturuma şu cümleleriyle devam etti: Cinsel kimlik karmaşasının kökeninde çocuğun özdeşim nesnesini doğru konumlandıramayışı yatar. Genel manada çocuklar için gay ya da lezbiyen gibi ifadeler kullanılmamalıdır. On sekiz yaş üzeri için de bu kimlikleri konuşmak sakıncalıdır. Kız çocukları ile ilgili tespitlerin azlığı bu konudaki çalışmaların erkek çocuklarınkine kıyasla daha az olmasıdır. Bunun üzerine yine Joseph Nicolosi’nin başka bir kitabı olan Utanç ve Bağlanma Yitimi’nden hareketle bir uyarlama yoluna giden Yahşi, kız çocuklarının iki anne modeli nedeniyle cinsel karmaşa yaşadıklarını belirtti ve bu modelleri açıkladı.

Narsistik anne ve güçsüz anne olmak üzere iki çeşit modelden bahsetti. İlk model olan narsistik anne; evde baba olmasına rağmen farkında olmadan otoriter bir role bürünür. Çünkü böyle evlerdeki babalar; pasif, otorite kuramayan, kendini para kazandığı için yeterli gören, eşinin ve çocuklarının duygusal yönüyle ilgili olmayan kimselerdir. Bu tarz baba tiplerinin oluşturduğu boşluğu anne doldurur. Özellikle Türk kadınları aşırı fedakâr ve verici davranarak kendisini harap eder. Dolayısıyla yuvanın içindeki anne figürü sinirli ve öfkeli olur. Bu öfke ve yıpranmışlık neticesindeyse aile çatısı altındaki çocuklarda yoğun kaygı problemi oluşur. Babanın eksikliğini tamamlamaya çalışan anne zaman içinde eril bir kimliğe bürünür. Maalesef bu durum kız çocuğuna baskı olarak yansır ve çocuk ‘”Annem gibi olmamalıyım!” düşüncesi ile erkek cinsiyetine meyletmeye başlar.

İkinci anne modeli ise güçsüz/zayıf annedir. Narsistik kişilik yapısındaki eşi tarafından değersizleştirilen, ezilen, yetersiz görülen bu anne modeli depresiftir. Bu ailede erkek fazla ataerkil davranır ve her yükü kadına yükler. Küçümsenen ve değersizleştirilen kadın böyle bir ortama çocukları için katlanır. Annenin bu mecburiyeti ise böyle bir ailede büyüyen kız çocuğunda “Ben annem gibi olmamalıyım. Evlenirsem annem gibi olurum.” düşüncesini oluşturur. Bu güçlü serzeniş de çocuğu dişi/kadın kimliğinden uzaklaştırır.

 Açıklanan olumsuz iki anne modelinin oluştuğu aile tiplerinde temel duygu sevgisizliktir. Ne yazık ki Türk toplumu sevmeyi ve değer vermeyi tam manasıyla öğrenebilmiş değil. Oysa kadınlar sevilmek için yaratılmıştır. Sevgi onlar için hayati bir ihtiyaçtır. Nitekim Veda Hutbesi’nde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Ey insanlar! Kadınların haklarını bilmelisiniz ve gözetmenizi isterim, bu nedenle Yüce Allah’tan korkmanızı dilerim. Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emri ile helal bildiniz. Sizin kadınlar üzerinde, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.” demiştir.

Erkek yönelimli kız çocuklarının cinsiyet karmaşasının önüne geçmek için yapılması gerekenler şunlardır: Erkek çocuklarında olduğu gibi kız çocuklarında da fiziksel temas çok önemlidir. Diğer bir deyişle anne-kız teması güçlü olmalıdır. Türk hamamı, SPA merkezleri bu teması annelerin kızlarıyla sağlayabileceği mekânlardır. Buralara birlikte gidilmeli, birlikte banyo yapılmalı, hatta anne-kız birbirini keselemelidir. Aynı şekilde şefkat, ilgi ve birlikte zaman geçirme bu tarz sorunları çözmede oldukça etkilidir.

 Ergenlik dönemindeki kız çocuklarıyla zaman geçirilirken çok dikkatli olunması gerekir. Çağımız gençlerinin zevk ve hobileri bir önceki kuşaklardan farklıdır. Bu nedenle yargılayıcı ifadelerden ve kız çocukların tercihlerini küçümsemekten sakınmak gerekir.  Aksi takdirde istenilen temas kurulamaz.

 Erkek cinsel yönelimli kızlarda dış görünüş, kimi zaman tamamen erkeksi bir görünüme sahipken kimi zaman aşırı olmaktadır. Yani ojeli tırnaklar, süslü, fazla açık saçık bir giyim göze çarpar. İkinci görünümdeki kız çocuklarının aileleri kimi zaman muhafazakâr olabilmektedir. Bu ailelere verilecek en kritik tavsiye; kız çocuklarının kılık ve kıyafetine takılmadan önce esas sorun olan cinsel kimlik karmaşasının çözülmesidir. Ortada ciddi bir sorun varken dış görünüşle ilgili şeylere takılmak, çocuğu aileden daha da uzaklaştırır.

Çocuğa inanılan bir kural konulmaktan korkulmamalıdır. Anne baba olarak kural koyarken tutarlı olunmalıdır. Zaman içerişimde aileler kural koymaktan korkar hâle geldi. Oysa baskı kurulmadığı sürece kural koymanın hiçbir sakıncası yoktur. Aksine çocuklara mutlaka kurallar konmalı ve sınırlar belirlenmedir. Bu konuda da asla taviz verilmemelidir.

 Çok küçük kız çocuklarında erkek kimliğine bir yönelim görülürse tedbir olarak oyuncaklar ve giyimle işe başlanmalıdır. Erkek giyim ve oyuncaklarından uzak durulmalıdır. Kız çocuklarının ağırlıklı olduğu ortamlarda bulundurulmalıdırlar. Temas bu yaşlarda da oldukça önemlidir.

Üniversite dönemi gibi çok ileri yaşlarda erkek yönelim gösteren kızlarda kimlik gelişimi artık oturduğu için geç kalınmış olunur. Bu yaştaki gençlerin muhatap olduğu manevi eğitmenler onlara akıl veren konumda olmamalıdır. Cinsel yönelim konularını din ile anlatmak ve nasihat etmek ters teper. Aksine bu tarz gençlerle arkadaş olmak ve onları bol bol dinlemek gerekir. Sokratik sorularla yaklaşım sağlanmalıdır. Her şeyden evvel rehberlerin kendilerini sevdirmesi ve gençlerle yakınlık kurması gerekir. Bu hususlara dikkat edildiğinde cinsel yönelimli kız çocuklarının tedavisi erkek çocuklarına göre daha kolay olmaktadır.

Son olarak, cinsel yönelim sorunu yaşayan kızlar ergenlik döneminde veya sonraki yaşlarda ise, bu sorun mutlaka bir psikolog yardımıyla çözülmelidir. Ebeveyn müdahalesiyle sorun çözülmez. Yalnız burada psikoloğun/terapistin aile ile ortak paydaları olan, maneviyata önem veren biri olması çok önemlidir.

 

Kitabı sonradan okuyacaklara not: Anne ve Babalar İçin Gençlerde Homoseksüelliği Önleme Rehberi; sayfa 241, 242 ve 246 ayrıca kritik noktalara temas ediyor. Mutlaka okumanızı öneririz.

ZEHRA NUR CANPOLAT

Adsız tasarım
Blog

Cinsel Yönelim Sorunu

Avukat
Fatma ABA HARMANCI

Blog

Sen de benim gibisin demek…

Sen de benim gibisin demek…

Yazar

Esra Sönmez

Sen de benim gibisin demek…

Sen de benim gibisin demek.

Ben de senin gibiyim.

Aslında tüm insanlar gibiyiz ikimiz. Herkes sevilmek ister değil mi? 

Hem de olduğu hâliyle. Her kimse ve her nasılsa. Bu duygusal bir istektir bizler için.

Şimdi gerçekçi olalım. Hatalarımızı yüzümüze söyleyenler mi bizi gerçekten sevebilir, yoksa hatalarımızı gördüğü halde hiç bundan söz etmeyenler mi?

‘Hata yapma’ fikri her ne kadar kulağa hoş gelmese de, hata yapmak insan içindir. Hatta erdemli olmaya giden yolun ilk taşıdır desem… 

Nasıl olur bu? 

Şöyle ki; her insan hata yapar ancak saptığı yanlış yolun bir yerinde hatasını mutlaka farkeder. Üstünü kapatıp bu konuda inat ve ısrar etmek yerine, pişmanlık duymaya başlarsa, işte orada yol çatallaşır ve erdeme uzanan bir patika açılır. 

Şüphesiz bu yola girebilmek için ilk adım zordur. 

Yanlışlarınla yüzleşmek ve hatalarını düzeltmen gerekir ki bunlar zordur.

Sancılı olur bu süreçler. 

Misal, bir tırtılın evrimindeki en büyük eşik kozasını yırtabilmesidir. ‘Ben zaten kelebeğim’ diyerek kendini kandırırsa ya da kandıran seslere meylederse işi daha da zorlaşır! 

Fakat önündeki engeli aşıp etrafını saran, görüşünü kısıtlayan kozayı yırtabilirse kurtuluş olur. Bu belki de acılı bir süreçtir onun için, fakat uçması buna bağlıdır.

Yaptığımız yanlışlar, işlediğimiz günahlar tıpkı koza misali bizim görüşümüzü engeller. Biz bu kozanın içindeyken ihtiyaç duyduğumuz şey “evet sen zaten kelebeksin” diyen yalancı ses değil, “bu kozayı yırtabilirsen kelebek olacaksın” diyen hakikatin sesidir aslında. 

İşte tam da bu sebeplerden ben sevgiden önce hep doğruyu ararım. Bana gerçekleri söyleyene dönüp bakarım. Benim kitabım, aslında senin de kitabın, bizlere dünya hayatında sıklıkla yapılan hataları söyleyerek seni, beni değil, davranışlarımızı eleştirir. Bu suretle doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayırt ettirir. Bireysel farkındalıklar oluşturur. Kendi benliğimizi bize tanıtır. Duygusal bir yaklaşımla hatalarını örtbas eden değil, bu dünyaya ve sonsuzluk alemine iyi insanlar yetiştirir. 

Bu bir terbiye etme biçimidir. 

Terbiye etmek en alâ yaratıcımıza yaraşır. Bu sebepten O Rabb’dir. 

Benim Rabbim, senin Rabbin, alemlerin ve alemlerdeki her şeyin Rabbi… Bizlere olan sevgisini iyiyi ve kötüyü; doğruyu ve yanlışı anlatarak göstermiş olur.

İşte gerçek sevgi buradadır! Sevdiğine doğru yolu gösterendedir; hatalara düşmesin diye uyarandadır; hata yaptın diye üstünü çizende değil, ‘kapı açık tövbe et ve gel’ diyendedir. 

Bizim kitabımız, bizim Rabbimiz, bizleri en çok seven bizlere en çok şefkat besleyendir. 

Bu yüzden gerçekten sevildiğin yere doğru gelmekten sakın korkma. 

O’ndan başka ve O’na karşı bir hayat içinde mutlu olamazsın; bunu da sakın unutma! 

“Ey kendileri aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.”

Zümer suresi, 53.ayet

 

 

Blog

Kalbe Şifa Ayetler

Kalbe Şifa Ayetler

Yazar

Yasemin Aişe VURAL

Kalbe Şifa Ayetler

Merhaba;

 

Bu çalışma senin için benim için kalbinde yaşarken gücü hissetmen ve hayatı anlamlandırman için.

 

Dostumuz Allah bize kelamı olan Kuranı Kerim ile ulaşıyor.  Bizi yaradan nelere ihtiyacımız olduğunu çok iyi bildiğinden, hisslerimizi, duygularımızı, tavır ve davranışlarımızı bize tarif ediyor. En önemlisi ise bu kitapta yalnız olmadığımızı ve her daim bizimle olduğunu, Ona ulaşmanın çok kolay ve rahat birçok yolu olduğunu anlatıyor. 

Tek bir şartla eğer istersek. 

İrademizi, Onu tanımak için, gönderdiği kitabı okumaya ve anlamaya yönlendirirsek. Akıl becerilerimizi, mantık kurallarıyla beraber anlamak için çabalarsak mutlaka kazanan olacağımızı ve sonsuz yaşamda hayal bile edemeyeceğimiz güzelliklere kavuşacağımızı bizlere iletiyor. 

 

Rabbinin seni ne kadar sevdiğini ve her an seninle olduğunu hissetmen için.

Ruhun daraldığında yalnızlık bunalttığında, imtihanın zorluğu çepeçevre sardığında  çıkış yolunu göstermek için.





Previous slide
Next slide
Cevaplar

Trans Erkek Hastasının Arkadaşlarına Cevabı

Trans Erkek Hastasının Arkadaşlarına Cevabı

Yazar

DR ZEKİ BAYRAKTAR

Trans Erkek Hastasının Arkadaşlarına Cevabı

Ekteki görselleri [trans-erkek] hastamın izni ve hatta onun teşviki/çağrısı ile paylaşıyorum.

‘’Bu sorunları yaşayabileceğim bana anlatılmadı, şimdi idrarımı yapamıyorum, acılar içinde damla damla yapıyorum, böbreklerim şişti, sancılar çekiyorum, protez taktırdım hiçbir işe yaramadı’’ diyen hastam.

Dün, arşivimdeki benzer fotoları telefonuna alan ve ‘’bunları henüz ameliyat olmayan arkadaşlarıma göstereyim, bari onlar bu acıları yaşamasın’’ diyen hastam.

.

Kadındı, erkek olmak istemiş, 10 yıl önce bir üniversite hastanesinde ameliyat edilmiş, önce memeleri, yumurtalıkları ve rahmi alınarak kadınlığı –geriye dönüşümsüz bir şekilde- iptal edilmiş, sonra da bacağından greft alınarak falloplasti [yapay penis] yapılmış ve protez takılmış.

.

Ama şimdi idrar kanalı/üretrası neredeyse tam tıkalı, idrar yapamıyor, acılar içinde, kıvranarak, eliyle sağarak, damla damla işiyor, böbrekleri şişiyor, sancılar çekiyor, son 3 aydır böyle, 1 hafta önce idrarı başka bir merkezde göbek altından delik açılarak dışarı alınmış, şimdi orası da sızdırıyor, idrar kanalını açmamı ve –hiçbir zaman işlevsel olmayan- penil protezi çıkarmamı istiyor.

Bacağının ne hale geldiğini de zaten görüyorsunuz.

.

Tabanı pubis kemiğine bağlanan bu protezi ameliyatla çıkaracak ve idrar kanalını açmaya çalışacağım, çalışacağım diyorum, çünkü başarılı olma ihtimalimiz düşük, doğal üretra bozularak [eklenerek] yapılan yeni üretra [neouretra] boydan boya kapalı, açılması çok zor. Literatür verileri de ‘’ne yaparsanız yapın, bu vakaların %30’u tekrar ameliyatlara rağmen neofallusun ucundan işeyemez’’ diyor[1].

Bu ameliyatlarda komplikasyon oranı çok yüksek, %76.5, yani her 4 vakadan en az 3’ünde görülüyor. Çoğu da yaşam kalitesini düşüren ciddi ürogenital komplikasyonlar[2,3]; %63’ünde darlık olur ve hasta işeyemezken %27-50’sinde fistül olur ve idrar kaçırır, yeniden ameliyat zorunluluğu da %73[1]

.

Sadece bu kadar mı? Hayır; ameliyat olan translarda [ameliyat komplikasyonları, enfeksiyonlar, hormonlara bağlı kalp-damar hastalıkları, kanserler, intihar vd nedenlerle], ömür, ortalama 25-28 yıl kısalıyor[5].

.

Kısacası cinsiyet değişmiyor, iptal oluyor; üreme[anne-baba olma] şansı yok oluyor, cinsel hayat yok oluyor, ürogenital ve ekstra genital sakatlama oluyor[elde veya bacakta], yaşam kalitesi ciddi anlamda düşüyor, ruhsal sorunlar yüksek oranda görülüyor ve ömür yaklaşık üçte bir kısalıyor.

.

Transgender cerrahi feminizasyon veya maskülinizasyondan ziyade mutilasyondur[sakatlama]; ürogenital ve ekstra-genital mutilasyon.

Konu hakkında daha detaylı bir okuma için [bine yakın bilimsel çalışmayı içeren] şu kitabıma bakılabilir;

‘’Transseksüellik Cinsiyetin Değişimi Mi İptali Mi?’’ Yüzleşme y, 2024, İstanbul

https://www.kitapyurdu.com/kitap/transseksuellik-cinsiyetin-degisimi-mi-iptali-mi/676765.html

DR ZEKİ BAYRAKTAR

.

KAYNAKLAR

1-Veerman H, de Rooij FPW, Al-Tami­mi M, et al. Functional Outcomes and Urological Complications af­ter Genital Gender Affirming Sur­gery with Urethral Lengthening in Transgender Men. J Urol. 2020 Jul;204(1):104-109.

2-Bayraktar Z. Urogenital Complications That Decrease Quality of Life in Transgender Surgery. New J Urol. 2024;19(1):52-60.

3-Kuhn A, Bodmer C, Stadlmayr W et al. Quality of life 15 years after sex reassignment surgery for transsexualism. Fertil Steril. 2009;92:1685-1689 e1683.

4-Wang AMQ, Tsang V, Mankowski P, Demsey D, Kavanagh A, Genoway K. Outcomes Following Gender Af­firming Phalloplasty: A Systematic Review and Meta-Analysis. Sex Med Rev. 2022 Oct;10(4):499-512.

5-Simonsen RK, Hald GM, Kristensen E, Giraldi A. Long-Term Follow-Up of Individuals Undergoing Sex-Reas­signment Surgery: Somatic Morbi­dity and Cause of Death. Sex Med. 2016b;4(1):e60-8.

Blog

Cinsiyetimi toplum bilmeli mi?

Cinsiyetimi toplum bilmeli mi?

Yazar

Habibe POLAT

Cinsiyetimi toplum bilmeli mi?

BİLMEK…

 

Bilinmek arzusu ile insan yüzyıllardır araştırır öğrenir. Önce kendisine sonra bilime katkı sağlayarak aslında kendisinin de bilinmesini ister. İnsan fıtrat üzere bilinmek ister ve bilgisinin paylaşılması, bilginin altında yatan kendi benliğini su yüzüne çıkarması durumudur.

Toplumda her cansız varlık kendisine has özellikleriyle vardır ve bu durum kabul görmüş sorgulanmayan bir gerçekliktir. İnsanın bir diğer insandan farkı ise temel çizgide kadın-erkek ayrımındadır. 

Tolumun temel yapı taşı olan insan, cinsiyetiyle vardır. Kişi kendisini toplumda cinsiyetiyle konumlandırır ve cinsiyetine uygun insanca bir muamele bekler. Bu yüzden de bilme merakını önce kendi üzerinde gidermek ister.

 

CİNSİYET KİMLİĞİ SORUNU

Cinsiyet karmaşası yaşayan bir bireyin kendini toplumda konumlandırabilmesi oldukça zordur. Bunun için önce ruh ve beden dengesi sağladığı bir cinsiyet kimliği olmalıdır.

Cinsiyet kimliğine bürünmek, özellikle ergenlik döneminde bir bunalım haline dönüşebilir. Kişinin kendisini tanımasının, kişiliğini keşfetmesinin ilk adımlarında fiziksel değişiminin yanı sıra ruhsal ve zihinsel değişimler yaşayabilir. Bu durum oldukça normal kabul edilmektedir.

 

CİNSİYET KARMAŞASININ SEBEPLERİ NELERDİR?

Fiziksel değişimi ele alarak başlayalım. 12-21 yıllarına denk gelen bu dönemde kişi yoğun bir fiziksel değişim yaşar. Kişinin bu değişimleri zaman içinde kabul etmesi daha kolayken ruhsal olarak aynı hızla kabul etmesi zor olabilir. Çünkü bu durumun normal olabileceğini kabul etmek daha kolayken “ben sivilcelerimle de güzelim” demek daha zordur ve kabulü bir süreç gerektirir. 

Cinsiyet karmaşası yaşayan bireyler için de durum aynıdır. Zaten birey bir cinsiyet üzere doğmuştur. Cinsiyet karmaşasının altında yatan zihinsel, ruhsal ve psikolojik sebepler yanında toplumsal sebepler de bulunmaktadır. 

Bazı kitlelerin ideolojileri doğrultusunda medyayı kullanarak 25. Karenin de etkisiyle bireyleri manipüle etmeleri onlarda cinsel kimliklerine dair zihinsel bir karmaşaya sebep olabileceği gibi, kişinin içinde büyüğü aile bireylerinin yaklaşımları da kişide psikolojik bir karmaşaya sebep olabilecektir. Örneğin aile içinde bir kenarda kalan, pasif, etkisiz eleman gibi duran güçsüz bir baba profili varsa bu ailede büyüyen çocuk ya daha güçlü, babası gibi olmayan bir erkek olmak isteyebilir ya da baba rolünü üstlenen anne gibi olmak isterken farkında olmadan annenin cinsiyetine karşı da yönelim sağlayabilir. Ya da tam tersi bir durumda, eşinden psikolojik veya fiziksel şiddet gören bakımsız, bir köşeye itilip sözünün değeri olmayan bir anne varsa; kişi anne gibi bir kadın değil güçlü, haksızlığa boyun eğmeyen bir kadın olmak isteyebilir ya da gücü elinde bulunduran babasına karşı annesine olan kızgınlıkla cinsel bir yönelim gösterebilir. 

Her iki örnekte de psikolojik sebeplerin yanında ruhsal bir problem olduğu aşikârdır. Bu problemin çözümü farkındalık ile başlar. Kadını kadın, erkeği erkek kimliğinden uzaklaştırmayan bir uzmandan destek almak elbette mümkün.

Aydınlanma döneminin erken düşünürlerinden olan Spinoza, ruh ve bedenin zorunluluk içerisindeki işleyişinin paralel olduğunu, ruh ve bedenin uyum içerisinde olması gerektiğini söyler. Bu denge bozulmaz ancak insan ruhu bedenin etkilerine maruzdur. Bedenin etkilenimlerinin neden olduğu tutkular karşısında edilgen değil etken olmak insanoğlunun gücünün olduğunu ve bu gücün insan ruhunu özgür ve bilge yaptığını söyler. 

Bu nedenle kişinin bedeniyle kendi kimliğine uygun yönelimlerde bulunmaması halinde ruhun üzerinde baskı artacak ve ruhsal problemler daha da derinleşecektir. Esasen cinsel kimlik karmaşası, ayrı bir başlık altında ayrıntılı incelenmesi gereken önemli bir konudur.

Başlı başına ele alınması gereken önemli bir diğer konu da hormonal değişikliklerdir. Kadında östrojen, erkekte testosteron hormonu yüksektir. Örneğin kadında östrojen hormonu az, testosteron hormonu fazla ise kadın kendini erkek gibi hissetmeye başlayacaktır. Hormonlar tıpkı bulaşıcı bir hastalık gibidir. Okul, çalışma hayatı gibi kadın ve erkeği aynı ortamda bulunmaya zorunlu kılan ortamlar aynı zamanda kadına erkeklik hormonlarını, erkeğe de kadınlık hormonu olan östrojen hormonunu bulaştırır. Basit bir örnek verelim; kadın bir erkeğin giydiği ceketi giydiğinde erkek gibi hareket etmeye başlayacaktır. Bu durum aynı zamanda enerji boyutunda bir aktarımdır. Aynı şekilde erkeğin altın yüzük takmasıyla altında bulunan östrojen hormonu erkeğe geçip hormonlarını bozar. Yine küçük yaşta kız oyuncaklarıyla oynayan erkek çocukları östrojen hormonuna maruz kalacaktır. Yediğimiz gıdalarda da aynı hormonlar bulunur. İçinde östrojen hormonu bulunan tavuk, yiyene kadınlara has hormonlar aktaracaktır. Buradan görüyoruz ki farklı bir cinse yönelim doğuştan olan bir sebeple değil sonradan oluşan birtakım sebepler ile değişebilir.

Çift cinsiyetle doğan bir kişinin hangi cinsiyette olduğu ise yine hormonlarla doğmadan önce dahi belirlenmiş bir durumdur. Hangi cinsiyette olduğu yine hormonlara ve hormonların etkisiyle küçük yaşta gösterilen yönelimlere göre belirlenir. Burada çocuğun farkındalık kazanması için anne babanın ciddi bir sorumluluğu vardır. Aksi takdirde geri dönüşümü çok zor olan bir sürece girilebilir. 

Bu sebeplerle diyebiliriz ki; kişi kendi varlığını bilmek, olduğu ve hissettiği gibi kendini toplumda görmek ister. Bu da fıtratına uygun hareket etmekle, farkındalıkla ve bilinçli olmakla mümkündür.

Kişinin kendisini, temel özelliklerini gizlemeye ya da farklı göstermeye çalışması kişinin yaşadığı ruhsal problemin de derinleşmesine sebep olur. 



Resim3
Boykotlar

Kadirhas Üniversitesi Öğretim Üyesi

Kadirhas üniversitesi mescidine ayakkabı ile girerek uyarıları dikkate almayan öğretim üyesi hakkında farklındalık oluşturulması çalışması yapıldı.

Resim2
Boykotlar

Galataport Avm

Galataport avm filistin kefiyesi ile girmek isteyen kişilerin alınmaması üzerine tepki çalışması yapıldı.