Dijitalle Gelen Cinsel Kimlik Karmaşası ve Anne-Babalara Düşen Görevler
Yazar
Yazar- Manevi Danışman Melek Ergen Yılmaz
Dijitalle Gelen Cinsel Kimlik Karmaşası ve Anne-Babalara Düşen Görevler
Bir karmaşa düşünün ki geleceğimizi gölgeliyor. Çocuklarımızı bir fırtınanın içine katıp sürüklüyor. Üstelik bize yabancılaşan bir neslin oluşmasına sebep oluyor!
Adına cinsel kimlik karmaşası dedikleri bu karmaşa, bütün bir nesli temellerinden sarsacak, parçalayacak bir kasırgaya dönüştü. Kafa karışıklığı ile başlayan, devamında gelen sorgulamalarla yanlış bilgilere ulaşan çocukların zihnini bulandıran, onları şüphelere sevk eden bir karmaşadan bahsediyoruz!
İnsanı cinsiyetinden şüpheye düşüren bu karmaşanın dijitaldeki tehlikeli içeriklerle çok yakın bir ilişkisi var. Dijital tehlike çocuklar için nerede ve nasıl başlıyor, gelin bir bakalım.
Nasıl ki bir bitkinin gelişiminde su, toprak ve güneş hayati bir öneme sahipse ailemiz, yetiştiğimiz çevre, içinde bulunduğumuz toplum da biz insanlar için çok büyük önem arz ediyor. Damak tadı gibidir ailenin insana kattıkları. Bünyemize yerleşir, içselleşir zamanla. Çocuk ailesinden ne gördüyse öyle şekillenir. Öyle kutsal bir görevdir ki evlat nöbeti, bir insanın toplumda ‘iyi insan’ olarak yetişmesine vesile olmaktır. Evladının ahlakını gözetmek; özenle, hakikatle büyümesini sağlayabilmek, en büyük amacıdır anne ve babaların. Çocuklarımızı en iyi şekilde büyütmek, pişirilen yemekten izlenen televizyon programlarına, evde telaffuz edilen kelimelerden evimize giren çıkan insanlara hatta kime gülüp kime üzüldüğümüzden uykuya dalmadan evvel neyi dert edindiğimize kadar her şeyi içine alan bir bütünü kapsar. Bütün bu çabalar, bir ahenk ve bir özen içinde olmalıdır.
Çocuk Yetiştirirken Doğanın Ahengini Örnek Alabilmek…
Her gün akşam olur, hava kararır, gece başlar ve sonra tekrar güneş doğar, sabah olur… Tekrarlar ve işleyiş böyle devam eder. Aslında kâinat bize ‘oku beni!’ diye bağırır. İlk inen Ayeti Kerime’nin emri gibi… Bakın geceleyin güneş batıyor ve sonra doğuyor. Her gün yeniden… Düzen içinde! Güneş ve ay dinleniyor, yeni güne ve geceye taptaze tekrar doğuyor. Rabbimiz bu düzeni temsilen bizlere gösterip hayatı anlamlandırmamızı sağlıyor. ‘Bak güneş görevini biliyor. Bak ay da biliyor… Sen kulsun kulluk görevini bil ve bana karşı sorumluluklarını yerine getir. Sen annesin ya da babasın, bu sorumluluğu bil… Sana verdiğim emanete sahip çıkacak iradeyi göster.’ der gibi adeta görevlerimizi hatırlatıyor. Malayani işlere dalıp sorumluluğunu unutmak olacak iş midir? Şimdi bir düşünelim; güneş bir gün unutsa doğmayı, dünyanın düzeni nasıl olur? Alışık olunan bir düzenin terki, beraberinde kaos getirmez mi? Kıyamet bundan kopmaz mı?
Evimizin ve ailemizin düzeni de doğadaki ahenk ve uyuma benzer. Bu durum öyle bir düzen ve ahenge sahip ki en ufak bir ihmal, evde ve aile arasında kaos çıkmasına sebep olabilir. Çocuklarımız küçük yaşlardan itibaren hayatı ve insanları, anne ile babalarının perspektifinden çözümlüyor. Hayata ve insanlara onların penceresinden bakıyor. Örnek veriyorum, eğer annesi gün boyu uygunsuz içerikli videolarla meşgul oluyor, oradaki insanlara gülüyor, vaktini bu gibi mecralarda tüketiyorsa, yani malayani işlerle uğraşıyorsa, çocuk kafasında, ‘yaşamak ve hayat böyle demek ki’ algısına kapılıyor.
Çocuklar Gördükleriyle Şekillenir!
Bizler anne, babamız, dedelerimiz, nenelerimiz ne yaptıysa onları yaparak büyüyen bir nesildik. Onların yaptıklarını yapmak, davranışlarını taklit etmek, içimizi çok ayrı bir huzur ve sıcacık bir şefkatle doldururdu. Şimdiki çocukların hayatında ise bunlardan daha fazlası var. Çocuklar her gördüğünü kaydeder. Sevdiği ve benimsediği davranışları içselleştirir. Maalesef kimi zaman yanlış olan hatta sevmedikleri davranışları bile… İşte tam da bu yüzden zor bir zamandayız. Yarınlarımız olan evlatlarımız, gençlerimiz, üst komşumuz olsa gidip yüzüne bile bakmayacağımız derecede uygunsuz yaşamlara sahip insanları hayranlıkla ve merakla hatta içten içe sevgiyle dijital mecralardan takip ediyor. Takip etmekle de kalmıyor her davranışını içselleştirip onları örnek alıyor. Babasında veya annesinde görüp yapmayacağı, saçma bulabileceği bir hareketi, hayranlıkla takip ettiği kişilerden görüp kolayca yapabiliyor. Bir süre sonra da onun gibi oluyor. Neden? Çünkü ‘kişi sevdiğine benzer!’ Bu benzeme birden olacak bir durum değil. Zamanla ve sinsice oluşan bir durum. Önce gözleri yavaş yavaş kötüye alıştırıyor. Sonra da akla giriyor oradan da kalbe sirayet ederek çocuklarımızı etkisi altına alıyor. Sonuç olarak bizi ihya edecek neslimizi bu şekilde kaybetmeye başlıyoruz.
Dijital Tehlikeden Önce Kendimizi Sonra Çocuklarımızı Koruyalım!
Anlamak bazen çok zor olsa da dikkatli bir gözlemle, dışarıdan bir gözle bakar gibi yaparak yaşamımızı gözden geçirebiliriz. Kimin istediği gibi yaşıyoruz? Bu soruyu kendimize soralım mutlaka. Bugün bu sorunun cevabı genellikle ‘başkalarına göre’ oluyor. Uyanınca ilk önce ne yapıyoruz? Günlük rutinlerimiz neler? Olmazsa olmazlarımız neler? Sosyal medyada ne kadar vakit geçiriyoruz? İzlediğimiz içeriklerde erkek mi kadın mı olduğu belli olmayan insanların video içeriklerine bakıp rahatça gülebiliyor muyuz? Bunları hiç yadırgamadan dakikalarca izliyor muyuz? Maalesef takipçi sayıları ve izlenme rakamları, bu tarz kişilerin herkes tarafından ilgiyle takip edilip izlendiği gerçeğini gözler önüne seriyor. Bakın bu tarz kişilerin ya da içeriklerin milyonlarca insan tarafından takip edilip merakla izlenmesi çok korkunç bir durum. Onların yanlış tutum ve davranışları bir süre sonra yadırganmıyor ve giderek normalleşiyor. Çevremizdeki erkek çocuklarının, kadın gibi olan/görünen erkek fenomenlerin taklitlerini yaptıklarını duyar olduk. Neden 6 yaşında camiye göndermek yerine, ona güzel ortamlar oluşturmak yerine, eline telefon verip o taptaze zihnine bozulmuş, karmaşık dijital dünyanın kötülüklerini yerleştiriyoruz? Çocuğumuza yeterli vakti ayıramıyorsak ondan sağlıklı bir kimlik gelişimi göstermesi beklenir mi?
Gelin uyanmışlardan olalım… Ahir zamanın tüm zorluklarına rağmen, bu zamanın sıkıntılarından biri olan cinsel kimlik karmaşasına, kimliksizliğe, dijitalin tehlikeli dünyasına, nesli bozan şer odağı yapılara karşı farkındalık kazanalım ve onlarla mücadele edelim. Bu şer odaklarından hem uzak duralım hem de çocuklarımızı uzak tutalım. Malcolm X’in dediği gibi, ‘tüm uyuyanları uyandırmaya bir uyanık yeter …’ Uyandırmak için uyanalım. Kör kuyulara düşmeden önce toplumumuzu ve insanlığı uyandıralım… Geç kalmayalım! Unutmayalım ki iman varsa imkân vardır. Heybemizi doldurup düşelim yollara…
Yazar
