21Eki2025

Aslını bilmeyen neslini ihya edemez

Kategori: Blog

Your blog category
Blog

GENÇLERİMİZDE HOMOSEKSÜEL EĞİLİM

GENÇLERİMİZDE HOMOSEKSÜEL EĞİLİM

Yazar

Psikolojik Danışman Zahide Pektaş

GENÇLERİMİZDE HOMOSEKSÜEL EĞİLİM

 

Günümüzde yaygınlaşan ve normalleştirilmeye çalışılan homoseksüellik, büyük bir sorun olarak önümüzde durmaktadır. Cinsel kimlik karmaşasıyla başlayan bu durum, çözülemediği zaman yanlış bir yaşantıyla sonuçlanmaktadır.

Cinsel kimlik karmaşası; ruhsal ve aile dinamikleriyle ilgili bir sorun olmakla birlikte sosyal çevrenin etkisiyle oluşan bir kimlik sorunudur. Gençlerimizi ve çocuklarımızı fazlaca olumsuz etkileyen anormal bir durumdur.

Bu konuyla ilgili bilinçlendirme çalışmaları yapılarak ailelerimizi, çocuklarımızı, geçlerimizi ve toplumu bilinçlendirmek önemlidir.

Peki gençlerimizin Kimlik Karmaşası Yaşamasına Sebep Olan Etkenler Nelerdir?

Çocuklarımızın 3-12 yaş arası dönemi, cinsel kimliğini anlamasında ve kazanmasında çok önemli bir dönemdir.

Erkek çocuklarda babanın oğluyla sağlıklı bir iletişim kurması, annenin artık belli bir yaştan sonra biraz geri çekilmesi ve sorumluluğu babaya teslim etmesi gerekir.

Abartılmış anne şefkati ve sevgisi, erkek çocukta homoseksüel evrede kendine acıma duygularını uyandırır. Çocuğun durumunu fark eden erkek yaşıtları tarafından ‘süt kuzusu, hanım evladı, nonoş’ gibi ifadelerle kendisiyle dalga geçilmesi çocuğun kendini erkek arkadaşlarından soyutlamasına sebep olur. Bu durum da erkek çocuğun, başka erkeklere hayranlık duymasına ve yanlış bir duygusal bağlanmaya hatta homoseksüelliğe meyletmesine sebep olur. Ve çocuk ilerleyen zamanda kendini “gey” olarak belirtmeye başlar.

Baba rolü, erkek çocuklarının cinsel kimliklerinin oluşumunda çok önemlidir. Baba oğluyla kaliteli bir zaman geçirip onunla sağlıklı ve kuvvetli bir bağ kurduğu zaman bu sorunlarla karşılaşmanın önü alınmış olur. Çocuk sağlıklı bir cinsel kimlikle hayatına devam eder.

Kız çocuklarının anneyle arasında sağlıklı bir bağ ve iletişim gelişmediği zaman çocuk kendini zayıf hissedip cinsel kimlik karmaşası yaşayabilir. Kız çocukları için anne şefkati ve sevgisi çok önemlidir.

Annesini zayıf, güçsüz ve ezik bir kadın olarak algılayan bir kız çocuğu ilerleyen zamanlarda, güçlü, ezik olmayan bir kadın gördüğünde ona yanlış bir duygusal düşünceyle eğilim gösterebilir. Hatta ergenlikle birlikte kendini “lezbiyen” bir birey olarak ifade eder.

Toplumumuzda eşcinsellikle ilgili olarak ‘normal bir durum ya da tercihtir’ şeklindeki düşünceler, gençlerimizin bu konuyla ilgili onaylandığını, destek gördüğünü düşünmesine ve eşcinsel bir hayatı yaşam şekline dönüştürmesine sebep oluyor.

Cinsel kimlik karmaşası yaşayan gençlerde aynı anda din karmaşası yaşama durumu da olabiliyor. Homoseksüellik İslam dinine göre yasaklanan bir yönelim şekli olduğu için, gençler din ile çelişmemek için dinden çıkabiliyor ateist veya deist olabiliyorlar. Kimi zaman da manevi yönünü güçlendiren bir genç, bu yönelimin yanlış olduğunu düşünerek homoseksüellikten vazgeçebiliyor.

Cinsel Kimlik Karmaşası Yaşayan Gençlerimize Nasıl Yardımcı Olmalıyız?

Çocuğumuzun böyle bir yönelimi olduğunu fark ettiğimiz anda güvenilir bir uzmandan yardım almalıyız. Bu durumda olan çocuğumuza ebeveynleri olarak yardımcı olmak onun yanında olduğumuzu hissettirmek önemlidir. Aileler olarak kendimiz de bu konularda bilinçlenmeliyiz. Çocuğumuzla bağlarımızı daha da güçlendirmeliyiz. Çünkü cinsel kimlik karmaşasının en temel sebebi sevgi eksikliğidir. Dinimizin bu konuya bakışını en iyi şekilde çocuklarımıza anlatmamız iyi olacaktır.

Hayırlı, sağlıklı ve bilinçli nesiller yetiştirebilmek umuduyla…

 

 

 

 

 

 

Blog

ÇOCUKLUK DÖNEMİ VE HOMOSEKSÜELLİK

ÇOCUKLUK DÖNEMİ VE HOMOSEKSÜELLİK

Yazar

Psikolojik Danışman Ümmühan DEMİRDAĞ

ÇOCUKLUK DÖNEMİ VE HOMOSEKSÜELLİK

Ebeveyn ve eğitimcilerin Homoseksüellik konusundaki endişelerinin oldukça fazla olduğu bir dönemdeyiz. Bu konunun önemini şu şekilde anlatalım ki taşları rayına oturtabilelim. Nasıl ki sağlık alanında erken teşhis ve tedavinin önemini vurguluyorsak, ruh sağlığı alanındaki konularda da var olan sorunların belirtilerini görebilmeyi, bir bütün olarak toparlayabilmeyi ve akabinde işin uzmanları ile süreci yönetmeyi de öyle önemsemeliyiz.

Homoseksüelliğin belirtileri küçük yaşlarda görülür mü? Oğlumuzun veya kızımızın bu sürecin eşiğinde olduğunu nasıl anlayabiliriz? Belirtiler ya da ipuçları var ise sürece dair nasıl tedbirler almalıyız? İşin uzmanını bulmak ve doğru yönlendirme için nerelere başvurmalıyız? Tüm bu soruların cevabını gelin birlikte arayalım.

Küçük yaşlardaki bazı çocuklarda homoseksüellik belirtileri kolayca fark edilebilir. Ancak okumasını bilmiyor olabiliriz. Ya da bir başlık altında toplayamıyor da olabiliriz. Bu belirtiler küçük yaşlarda karşımıza mutlaka çıkmaktadır. Peki, nedir bu belirtiler? İlk olarak, ısrarla karşı cinse yönelme isteği veya öyle olduğuna dair şüphelerin varlığı diyebiliriz. Örneğin; karşı cinsin kıyafetini giyme, oyuncaklarıyla oynama isteği bir risk faktörüdür. Büyüdükçe erkek çocuklarının feminen; kız çocuklarının maskülen giyim tarzını taklit etmesi sorunu daha da derinleştirir. Çocuğun oyun dünyasındaki taklide dayalı oyunlarda güçlü bir biçimde karşı cins rolleri tercih etmesi, benimsemesi ya da karşı cinsten olma gibi hayaller kurması belirti dünyamızın bir başka faktörüdür. Bir erkek çocuğu ısrarla evcilik oyunları gibi feminen oyunlar kurma ya da o oyunlarda bulunma isteği gösteriyorsa yahut tam tersi bir kız çocuğu erkek çocuğunun oynadığı oyun ve faaliyetlerinde bulunmak istiyorsa, bu durum tehlikelidir.

Oyun dünyaları çocukların iç dünyasının yansımasıdır. Çocuğun oyun arkadaşlarını devamlı karşı cinsten seçmesi, hem cinsleriyle oyun kuramaması ya da devam ettirememesi gibi durumlar da kafamızda bir soru işareti oluşturmalıdır.  Bu tarz belirtilerin farkına vardıktan sonra doğru yorumlayabilmek için işin uzmanı psikologlardan yardım almak gerekir. Çoğu belirti olsa bile çocuğa hemen cinsel kimlik karmaşası yaşadığı damgası vurulmamalıdır. Sadece ileriki dönemlerde (ergenlik dönemi gibi) homoseksüel olma ihtimaline karşı bizi uyanık olmaya sevk etmelidir.

Cinsel kimlik karmaşası yaşayan erkek çocuklarında, hem cinsi olan erkek çocuklarıyla oynamada isteksizlik, diğer erkek çocuklarından mahrem bölgelerini saklarken karşı cins kız çocuklarının yanında saklamama, utanmama; hareketli, vurdulu, kırdılı oyunlardan (futbol gibi) korkma gibi belirtiler şiddetli bir şekilde görülür.

Kimi durumlarda 2-4 yaşa kadar görülebilen cinsel yönelim sorunu, erkek çocukları için baba faktörünü ön plana çıkararak, ilişkilerini daha güçlü hale getirerek aşılabilir. Babayı aktifleştirememe durumunda rol model olabileceği abi, dayı, amca gibi modelleri çocuğa sunmalıyız. Annenin çocuğuna karşı aşırı bağlanma durumu varsa bu bağlanma sadece annesini rol model almasına sebep olacaktır. Bu da cinsel yönelim soruna zemin hazırlayan risk faktörlerindendir.

Çocuğun cinsel kimlik karmaşası yaşadığından emin olduğumuzda, bir uzmanın desteğiyle sürecin altında yatan sebepleri bulmalıyız. Ebeveynlerden karşı cins olanla bağımlı ilişki kurma, hemcins ebeveynle ilişkide problemin olması ya da arkadaşları tarafından dışlanma durumunun olması, cinsel taciz gibi deneyimlerin varlığı sürecin altında yatan sebeplerden biri olabilir.  Eğer temel sebep ya da sebepler bulunursa çözümün en önemli parçası ortaya çıkmış olacaktır. Uzman kişilere yönlendirilerek sebeplerin ortaya çıkarılması, var olan sebeplerle kişinin yüzleşmesinin sağlanması ve  iç dünyalarında baskılanan duyguların açığa çıkarılması, sürecin daha sağlıklı bir şekilde ilerlemesini sağlayacaktır.

İşin uzmanlarına nereden ulaşabiliriz derseniz, Nesli Koruma Hareketi sizler için burada. İrtibata geçip ruh sağlığı uzmanları ile sağlıklı bir şekilde yol alabilirsiniz.

Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere…

 

Adsız tasarım
Blog

Cinsel Yönelim Sorunu

Avukat
Fatma ABA HARMANCI

Blog

Sen de benim gibisin demek…

Sen de benim gibisin demek…

Yazar

Esra Sönmez

Sen de benim gibisin demek…

Sen de benim gibisin demek.

Ben de senin gibiyim.

Aslında tüm insanlar gibiyiz ikimiz. Herkes sevilmek ister değil mi? 

Hem de olduğu hâliyle. Her kimse ve her nasılsa. Bu duygusal bir istektir bizler için.

Şimdi gerçekçi olalım. Hatalarımızı yüzümüze söyleyenler mi bizi gerçekten sevebilir, yoksa hatalarımızı gördüğü halde hiç bundan söz etmeyenler mi?

‘Hata yapma’ fikri her ne kadar kulağa hoş gelmese de, hata yapmak insan içindir. Hatta erdemli olmaya giden yolun ilk taşıdır desem… 

Nasıl olur bu? 

Şöyle ki; her insan hata yapar ancak saptığı yanlış yolun bir yerinde hatasını mutlaka farkeder. Üstünü kapatıp bu konuda inat ve ısrar etmek yerine, pişmanlık duymaya başlarsa, işte orada yol çatallaşır ve erdeme uzanan bir patika açılır. 

Şüphesiz bu yola girebilmek için ilk adım zordur. 

Yanlışlarınla yüzleşmek ve hatalarını düzeltmen gerekir ki bunlar zordur.

Sancılı olur bu süreçler. 

Misal, bir tırtılın evrimindeki en büyük eşik kozasını yırtabilmesidir. ‘Ben zaten kelebeğim’ diyerek kendini kandırırsa ya da kandıran seslere meylederse işi daha da zorlaşır! 

Fakat önündeki engeli aşıp etrafını saran, görüşünü kısıtlayan kozayı yırtabilirse kurtuluş olur. Bu belki de acılı bir süreçtir onun için, fakat uçması buna bağlıdır.

Yaptığımız yanlışlar, işlediğimiz günahlar tıpkı koza misali bizim görüşümüzü engeller. Biz bu kozanın içindeyken ihtiyaç duyduğumuz şey “evet sen zaten kelebeksin” diyen yalancı ses değil, “bu kozayı yırtabilirsen kelebek olacaksın” diyen hakikatin sesidir aslında. 

İşte tam da bu sebeplerden ben sevgiden önce hep doğruyu ararım. Bana gerçekleri söyleyene dönüp bakarım. Benim kitabım, aslında senin de kitabın, bizlere dünya hayatında sıklıkla yapılan hataları söyleyerek seni, beni değil, davranışlarımızı eleştirir. Bu suretle doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayırt ettirir. Bireysel farkındalıklar oluşturur. Kendi benliğimizi bize tanıtır. Duygusal bir yaklaşımla hatalarını örtbas eden değil, bu dünyaya ve sonsuzluk alemine iyi insanlar yetiştirir. 

Bu bir terbiye etme biçimidir. 

Terbiye etmek en alâ yaratıcımıza yaraşır. Bu sebepten O Rabb’dir. 

Benim Rabbim, senin Rabbin, alemlerin ve alemlerdeki her şeyin Rabbi… Bizlere olan sevgisini iyiyi ve kötüyü; doğruyu ve yanlışı anlatarak göstermiş olur.

İşte gerçek sevgi buradadır! Sevdiğine doğru yolu gösterendedir; hatalara düşmesin diye uyarandadır; hata yaptın diye üstünü çizende değil, ‘kapı açık tövbe et ve gel’ diyendedir. 

Bizim kitabımız, bizim Rabbimiz, bizleri en çok seven bizlere en çok şefkat besleyendir. 

Bu yüzden gerçekten sevildiğin yere doğru gelmekten sakın korkma. 

O’ndan başka ve O’na karşı bir hayat içinde mutlu olamazsın; bunu da sakın unutma! 

“Ey kendileri aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.”

Zümer suresi, 53.ayet

 

 

Blog

Kalbe Şifa Ayetler

Kalbe Şifa Ayetler

Yazar

Yasemin Aişe VURAL

Kalbe Şifa Ayetler

Merhaba;

 

Bu çalışma senin için benim için kalbinde yaşarken gücü hissetmen ve hayatı anlamlandırman için.

 

Dostumuz Allah bize kelamı olan Kuranı Kerim ile ulaşıyor.  Bizi yaradan nelere ihtiyacımız olduğunu çok iyi bildiğinden, hisslerimizi, duygularımızı, tavır ve davranışlarımızı bize tarif ediyor. En önemlisi ise bu kitapta yalnız olmadığımızı ve her daim bizimle olduğunu, Ona ulaşmanın çok kolay ve rahat birçok yolu olduğunu anlatıyor. 

Tek bir şartla eğer istersek. 

İrademizi, Onu tanımak için, gönderdiği kitabı okumaya ve anlamaya yönlendirirsek. Akıl becerilerimizi, mantık kurallarıyla beraber anlamak için çabalarsak mutlaka kazanan olacağımızı ve sonsuz yaşamda hayal bile edemeyeceğimiz güzelliklere kavuşacağımızı bizlere iletiyor. 

 

Rabbinin seni ne kadar sevdiğini ve her an seninle olduğunu hissetmen için.

Ruhun daraldığında yalnızlık bunalttığında, imtihanın zorluğu çepeçevre sardığında  çıkış yolunu göstermek için.





Previous slide
Next slide
Blog

Cinsiyetimi toplum bilmeli mi?

Cinsiyetimi toplum bilmeli mi?

Yazar

Habibe POLAT

Cinsiyetimi toplum bilmeli mi?

BİLMEK…

 

Bilinmek arzusu ile insan yüzyıllardır araştırır öğrenir. Önce kendisine sonra bilime katkı sağlayarak aslında kendisinin de bilinmesini ister. İnsan fıtrat üzere bilinmek ister ve bilgisinin paylaşılması, bilginin altında yatan kendi benliğini su yüzüne çıkarması durumudur.

Toplumda her cansız varlık kendisine has özellikleriyle vardır ve bu durum kabul görmüş sorgulanmayan bir gerçekliktir. İnsanın bir diğer insandan farkı ise temel çizgide kadın-erkek ayrımındadır. 

Tolumun temel yapı taşı olan insan, cinsiyetiyle vardır. Kişi kendisini toplumda cinsiyetiyle konumlandırır ve cinsiyetine uygun insanca bir muamele bekler. Bu yüzden de bilme merakını önce kendi üzerinde gidermek ister.

 

CİNSİYET KİMLİĞİ SORUNU

Cinsiyet karmaşası yaşayan bir bireyin kendini toplumda konumlandırabilmesi oldukça zordur. Bunun için önce ruh ve beden dengesi sağladığı bir cinsiyet kimliği olmalıdır.

Cinsiyet kimliğine bürünmek, özellikle ergenlik döneminde bir bunalım haline dönüşebilir. Kişinin kendisini tanımasının, kişiliğini keşfetmesinin ilk adımlarında fiziksel değişiminin yanı sıra ruhsal ve zihinsel değişimler yaşayabilir. Bu durum oldukça normal kabul edilmektedir.

 

CİNSİYET KARMAŞASININ SEBEPLERİ NELERDİR?

Fiziksel değişimi ele alarak başlayalım. 12-21 yıllarına denk gelen bu dönemde kişi yoğun bir fiziksel değişim yaşar. Kişinin bu değişimleri zaman içinde kabul etmesi daha kolayken ruhsal olarak aynı hızla kabul etmesi zor olabilir. Çünkü bu durumun normal olabileceğini kabul etmek daha kolayken “ben sivilcelerimle de güzelim” demek daha zordur ve kabulü bir süreç gerektirir. 

Cinsiyet karmaşası yaşayan bireyler için de durum aynıdır. Zaten birey bir cinsiyet üzere doğmuştur. Cinsiyet karmaşasının altında yatan zihinsel, ruhsal ve psikolojik sebepler yanında toplumsal sebepler de bulunmaktadır. 

Bazı kitlelerin ideolojileri doğrultusunda medyayı kullanarak 25. Karenin de etkisiyle bireyleri manipüle etmeleri onlarda cinsel kimliklerine dair zihinsel bir karmaşaya sebep olabileceği gibi, kişinin içinde büyüğü aile bireylerinin yaklaşımları da kişide psikolojik bir karmaşaya sebep olabilecektir. Örneğin aile içinde bir kenarda kalan, pasif, etkisiz eleman gibi duran güçsüz bir baba profili varsa bu ailede büyüyen çocuk ya daha güçlü, babası gibi olmayan bir erkek olmak isteyebilir ya da baba rolünü üstlenen anne gibi olmak isterken farkında olmadan annenin cinsiyetine karşı da yönelim sağlayabilir. Ya da tam tersi bir durumda, eşinden psikolojik veya fiziksel şiddet gören bakımsız, bir köşeye itilip sözünün değeri olmayan bir anne varsa; kişi anne gibi bir kadın değil güçlü, haksızlığa boyun eğmeyen bir kadın olmak isteyebilir ya da gücü elinde bulunduran babasına karşı annesine olan kızgınlıkla cinsel bir yönelim gösterebilir. 

Her iki örnekte de psikolojik sebeplerin yanında ruhsal bir problem olduğu aşikârdır. Bu problemin çözümü farkındalık ile başlar. Kadını kadın, erkeği erkek kimliğinden uzaklaştırmayan bir uzmandan destek almak elbette mümkün.

Aydınlanma döneminin erken düşünürlerinden olan Spinoza, ruh ve bedenin zorunluluk içerisindeki işleyişinin paralel olduğunu, ruh ve bedenin uyum içerisinde olması gerektiğini söyler. Bu denge bozulmaz ancak insan ruhu bedenin etkilerine maruzdur. Bedenin etkilenimlerinin neden olduğu tutkular karşısında edilgen değil etken olmak insanoğlunun gücünün olduğunu ve bu gücün insan ruhunu özgür ve bilge yaptığını söyler. 

Bu nedenle kişinin bedeniyle kendi kimliğine uygun yönelimlerde bulunmaması halinde ruhun üzerinde baskı artacak ve ruhsal problemler daha da derinleşecektir. Esasen cinsel kimlik karmaşası, ayrı bir başlık altında ayrıntılı incelenmesi gereken önemli bir konudur.

Başlı başına ele alınması gereken önemli bir diğer konu da hormonal değişikliklerdir. Kadında östrojen, erkekte testosteron hormonu yüksektir. Örneğin kadında östrojen hormonu az, testosteron hormonu fazla ise kadın kendini erkek gibi hissetmeye başlayacaktır. Hormonlar tıpkı bulaşıcı bir hastalık gibidir. Okul, çalışma hayatı gibi kadın ve erkeği aynı ortamda bulunmaya zorunlu kılan ortamlar aynı zamanda kadına erkeklik hormonlarını, erkeğe de kadınlık hormonu olan östrojen hormonunu bulaştırır. Basit bir örnek verelim; kadın bir erkeğin giydiği ceketi giydiğinde erkek gibi hareket etmeye başlayacaktır. Bu durum aynı zamanda enerji boyutunda bir aktarımdır. Aynı şekilde erkeğin altın yüzük takmasıyla altında bulunan östrojen hormonu erkeğe geçip hormonlarını bozar. Yine küçük yaşta kız oyuncaklarıyla oynayan erkek çocukları östrojen hormonuna maruz kalacaktır. Yediğimiz gıdalarda da aynı hormonlar bulunur. İçinde östrojen hormonu bulunan tavuk, yiyene kadınlara has hormonlar aktaracaktır. Buradan görüyoruz ki farklı bir cinse yönelim doğuştan olan bir sebeple değil sonradan oluşan birtakım sebepler ile değişebilir.

Çift cinsiyetle doğan bir kişinin hangi cinsiyette olduğu ise yine hormonlarla doğmadan önce dahi belirlenmiş bir durumdur. Hangi cinsiyette olduğu yine hormonlara ve hormonların etkisiyle küçük yaşta gösterilen yönelimlere göre belirlenir. Burada çocuğun farkındalık kazanması için anne babanın ciddi bir sorumluluğu vardır. Aksi takdirde geri dönüşümü çok zor olan bir sürece girilebilir. 

Bu sebeplerle diyebiliriz ki; kişi kendi varlığını bilmek, olduğu ve hissettiği gibi kendini toplumda görmek ister. Bu da fıtratına uygun hareket etmekle, farkındalıkla ve bilinçli olmakla mümkündür.

Kişinin kendisini, temel özelliklerini gizlemeye ya da farklı göstermeye çalışması kişinin yaşadığı ruhsal problemin de derinleşmesine sebep olur. 



Blog

ÇOCUĞUMLA BİLİNÇLENİYORUM

ÇOCUĞUMLA BİLİNÇLENİYORUM

Yazar

Demet YILDIZ

ÇOCUĞUMLA BİLİNÇLENİYORUM

 Hayat yolcuğunda en güzel duygulardan biri de anne olmak olsa gerektir. Muhteşem bir yaratma döngüsü içinde bir bebeğin anne karnındaki süreci, minik bir damladan oluşan mucize, belirli bir süre içinde dünyaya geliş evresinin bir kısmını tamamlayarak sancılı bir süreçten geçip Xona bakan mutlu gözlerin kucağına bırakılır. Telaşla, heyecanla, mutlulukla, hayallerle emanet edilen o yavru anne ve babanın yetiştirmesiyle birey olma yolunda adımlar atmaya başlar.

     Bu süreçte bebeğin her ayı daha sonra her yaşı ayrı bir oluşum, dönüşüm evresi olmaktadır. Anne ve baba büyüme yolculuğunda sağlıklı bir şekilde yavrusunu yetiştirmeyi amaçladığı için araştırmaya, kendini yetiştirmeye başlar. Tabi bu durum bilinçli bir ebeveyn için geçerlidir. Her yaşın kendine göre bir beslenme ve eğitim süreci vardır. Bunlara ehemmiyet verilmelidir ki bedenen ve ruhen sağlıklı bir birey olma yolunun temeli atılmış olsun. Çünkü yetişkinlik sürecinde yaşanan çoğu travmatik olaylar ya da kişinin bazı anormal durumları araştırıldığında çocukluk dönemindeki sıkıntılara dayanmakta olduğu görülmektedir.

    Gelişim süreçleri içerisinde en önemli durumlardan biri de “cinsel yönelim, cinsel eğitim” dir. 3- 4 yaşlarından itibaren hatta bazı araştırmalar daha küçük yaşlardan itibaren çocuğun cinsel kimliğini keşfetmeye başladığını gösterir ama genel kanı 3 – 4 yaşa dikkat çeker.

Çocuk bu yaşlarda cinsel kimliğini bulma yolculuğunda arayışlara girebilir tabi bunu bilinçli olarak yapmamaktadır. Fıtri bir süreçtir. Burada annenin ve babanın iş birliği içerisinde ilk önce kendileri gereken bilgileri öğrenip evlatlarına bunu izah etmeleri, rol model olmaları gerekmektedir.

   Sağlıklı bir cinsel kimlik için erkek ve kız çocuğunun fıtratına göre bir eğitim verilerek kendi bedeniyle barışık, kendini olduğu gibi sevip özgüvenli bir birey olmayı ebeveynin aşılaması gerekir.

   Peki nasıl yapabilirim?

    En temelde önce çocuğumuza mahremiyet eğitimi vermek gerekir. Kritik yaş dediğimiz 3 -4 yaşından önce daha anne karnındayken annenin kendine dikkat etmesi önemlidir. Tabi biz burada en sağlıklı olan durumu ifade etmeye çalışıyoruz. Herkesin kendi yaşantısına göre bu konuya hassasiyeti farklıdır tabi ama en ideal olanı daha bebek anne karnındayken annenin kendi mahremiyetini, bebeğinin mahremiyetini koruması gerekir. Karnı büyüdükçe onu muhafaza etmelidir. Bebek doğduktan sonra altı kalabalığın içinde değil daha müsait bir yerde mümkünse anne ve bebeğin tek olduğu bir odada temizlenmelidir. Aile üyeleri masum bir şekilde sevgilerini göstermek isteyeceklerdir fakat burada da dikkat edilmesi gereken noktalardan biri çocuk kesinlikle dudağından öpülmemelidir.

Yaşı büyüdükçe artık cinsel organını keşfettikçe çocuk oynamak, dokunmak isteyecektir. Burada kesinlikle çocuk utandırılmamalı, ayıplanmamalı, yavaşça eli özel bölgesinden çektirilip “burası senin özel bölgen, artık büyüyorsun sen kız ya da erkeksin denilerek daha fazla üzerinde durulmamalı. Bazen de görmezden gelinmeli. Bunlar çocuğunuzun gelişim sürecindeki doğal evreleridir. 

 3- 4 yaşlarına geldiğinde artık çocuğunuz net olarak kimliğinin farkında olur ve sağlıklı yönlendirme ile toplumsal beklentilere cevap verir. Cinsiyetler arasındaki ayrımı fark eder. Nasıl ki cinsel eğitim ailede başlarsa sağlıklı cinsel kimlik oluşumu da aile de başlar. Merak ettiği soruları evladınız size sorduğunda geçiştirmeyin, bilginiz yoksa buna açıkça ifade ederek gel birlikte araştıralım ya da öğrenip soruna öyle cevap vereyim diyerek onun sorusunu önemsediğinizi hissettirin.

   Çok derin ve uzun bir konudur cinsel kimlik. Ama şunu net söyleyebilirim ki; anne baba olarak kendinizi yetiştirip çocuğunuzla sağlıklı iletişim kurarsanız, oyunlar oynayıp onu hem duygusal hem psikolojik olarak desteklerseniz ki ilk 6 yıl çok önemlidir ve cinsiyetine göre bir yaşam alanı oluşturursanız sağlıklı cinsel kimlik oluşturmuş olursunuz. Ne olursa olsun her sorunun çözümü anne baba çocuk üçgeninde oluşan huzurlu yuvadan geçer. Çocuğunuzu sımsıkı bağrınıza basıp her gelişim sürecinde gerekirse destek alarak adım adım sağlıklı, temiz nesiller için taşın altına elimizi koyup emek vererek evlatlarımızı yetiştirmeliyiz. Bize emanet olarak verilen bu yavruları sağlıklı bir şekilde birey olma yolculuğunda bağımlı kişilik yapısı oluşturmadan dengeyi koruyarak hareket ederek büyütmeliyiz.

Huzurlu, mutlu, bilinçli anne baba huzurlu, mutlu, bilinçli çocuk demektir.

Huzurlu, mutlu, sağlıklı nesiller yetiştirmek duasıyla…

 

Blog

Eşcinsel Erkeklerin Erkekliginde Bir Eksiklik

Eşcinsel Erkeklerin Erkekliginde Bir Eksiklik

Yazar

Selma GÜLER

Eşcinsel Erkeklerin Erkekliginde Bir Eksiklik

Eşcinsel erkeklerin erkekliginde bir eksiklik yok mu mesela? Eksiklikse hastalik olarak kabul edilmesi gerekmez mi?

Günümüzde ismini sıkça duyduğumuz slogan gibi dilimize yerleştirilmeye çalışılan kelime escinsellik.

Çoğumuz ne anlama geldiğini biliyoruz fakat yoklarmis gibi davranıyor ya da sapkınlık deyip üstünü kapatıyoruz.Halbuki üstünü kapatıp görmezden gelmek orada var olduğunu ve gözümüze sokulmaya çalışıldığı gerçeğini ortadan kaldırmıyor.O nedenle ne yapmalı?

Konu hakkında bilgi edinilmeli ve etrafa da doğru bilgi verilmelidir.

Bir kaç haftadır bu konuyla yakından ilgiliyim. Çünkü yakından tanıdığım 22 yıllık evli çocuk sahibi bir çiftin ayrılık sebebinin bu olduğunu öğrendim.Yani koca aslında eşcinsel ve bunu yıllardır saklamış.Nasıl yani dedim? Hiç anlamadın mı? Hayır dedi. Evet bana karşı her  zaman  istekli değildi fakat cinsel hayatlarının düzenli olduğunu,eviyle çocuklarıyla ilgili namazlı, abdestli biri olduğunu asla böyle birşey olabilecegini düşünmediğini söyledi. Çok şaşırmıştım. Adamı bende tanıyorum.Disardan bakıldığında asla böyle birşey   yakistilmaz ve maço bir adam gibi duruyordu.Peki bu nasıl böyle olabilirdi.Evli çocuklu olup düzenli bir hayatı olup bu tercihi neden yapıyordu.Uzun bir arastirma sürecine girmiştim.ilk etapta pek çok araştırmada escinselligin doğal bir durum olduğu ,hastalık olarak görülmediği için tedavisinin olmadığıni öğrendim.Tabi bu yönelimi olan kişiyi düşünebiliyor musunuz?Kendinin farklı olduğunu hissediyor ve tedavisi olan bir durum olmadığını öğrendiğinde çaresizlik içinde duruma teslim oluyor.Escinselligi tercih ediyor. Biraz daha araştırdığımda ise bunun bir cinsel sapma olarak tanimlandigini ve kişi isterse tedavi edilebildiğini öğrendim. Malesef bu durum küresel güçlerin toplumlara yaptigi bir dayatmadir. Tedavi edilmediğini dogal bir durum olduğu benimseyerek özgürlük adı altında ahlakın çöküşünü sağlamak.Neslin sağlığını ve geleceğini tehlikeye atmaktır. Eğer böyle dusunmezsek her türlü cinsel yonelime saygı duymamız gerekmez mi? Sapıklığı bize özgürlük olarak dayatmaya çalışıyorlar.Ama şu da bir gerçek ki bu bir hastalık,tedavi edilebilen bir hastalık.Dogustan değil çevresel ve bazen biyolik etmenlerle ortaya çıkan bir durum. Tabiki kimse böyle olmayı tercih etmez .Fakat içimizden gelen her dürtüyüde doğru olarak kabul etmek yanlıştır.Merak etmeyin arkadaşlar çaresiz değilsiniz.Sizi yanlizlastirmaya çalışanlara müsade etmeyin

Blog

EŞCİNSELLİĞİN İÇ MUHASEBESİ

EŞCİNSELLİĞİN İÇ MUHASEBESİ

Yazar

Elçin ÇETİN

EŞCİNSELLİĞİN İÇ MUHASEBESİ

Eşcinselliğin hastalık olup olmadığı konusu epey merak konusu. Google’a sorarsak daha ilk sayfada eşcinselliğin 1970li yıllarda malum lobi ve kuruluşların baskılarıyla hastalık olmaktan çıkarıldığını gösteren makaleleri okumak mümkün. Buralara hiç girmeyeceğim bir tık Google yeterli.

Peki hastalıksa neden bilimsel verilerde hastalık olmaktan çıkarıldı, hastalık değilse neden bu kadar ayrıştırılıyor, ayıplanıyor?

Biz ki , kısırı az salçalı yapanı linç etmiş, arabesk dinleyeni eziklemiş, menemenin soğanlı mı sogansız mı yapılacağını bile tartışmış bir toplumuz. Böyle bir kitlenin LGBT lileri yerin dibine sokmasını beklememek eleştiri kültürümüze haksızlık olur.

Peki başka konularda hiç bişeyi takmayan LGBT gençliği konu buraya gelince neden gökkuşağı bayrakları altında onur yürüyüşlerinde boy gösteriyor. Nedir bu kendini kanıtlama ve var olma ihtiyacı?

Bir kere doğuştan gelen cinsel kimliği reddetmek toplum baskısından bağımsız olarak çok zordur. İnsanın hakiki benliğine veda etmesi de bir yas sürecidir. Birçok kişi bu yasın öfkesinde takılıp kalır. Benlik çatışmasından sağ kurtulmaya çalışan ego, superegonun öfkesini ‘ama bunda ayıplanacak bişey yok ki’ lerle bastırmaya çalışır.

Fark ettiyseniz ilgili dernek ve kuruluşlar, hiç böyle bir gündem olmasa bile kendilerine yönelik nefret tutumlarından, eşit olamamaktan bahsedip gündem oluştururlar. Çünkü istekleri eşit olmak değil, üstün olmaktır. Kendi gibi düşünmeyenleri de cahil, yobaz diye etiketlerler. İşte bu da bahsettiğim  süperegoyu bastırma çabasıdır.

Bu gençlerin dinlenilmeye, anlaşılmaya ve kendilerini olduğu gibi sevmeye ihtiyacı var. Eğer kapitalizmin çanak tuttuğu, dizilerin filmlerin reklamların normalleştirdiği, LGBT’yi desteklemeyenlerin yobaz ilan edildiği dünyada gençlerimizin elinden tutmak istiyorsak önce onları anlayıp kapsayacağız.

Çünkü birçoğu; bir gruba ait hissetmek, aykırı düşünmek, farklı olmak, özentilik gibi alt sebepler kullanılarak kandırılıyor ve bu çukura düşüyor. Bataklıktaki pek çokları ise çoktan pişman fakat ne yapacağını, nasıl yol izleyeceğini bilemiyor.

Blog

Eşcinsellik İle İlgili

Eşcinsellik İle İlgili

Yazar

Nurdan GÜMÜŞ

Eşcinsellik İle İlgili

Geçenlerde okuduğum bir röportajda 20’li yaşlarda bir gencin hem gey hem de Müslüman olduğunu söylediğini gördüm.

Buna dayanak olarak açıklaması şu minvaldeydi:

Kur’an-ı Kerime’de Lut Kavmi ile ilgili bölümleri okuduğunu ve Lut Kavmi’nin eşlerini bırakıp eşcinsel ilişkileri tercih ettiğini; kendisinin böyle olmadığını, hiç kimse ile evlenmediğini eşini bırakıp da bir erkeğe gitmediğini, bu nedenle de kendini Lut Kavmi gibi görmediğini söylüyor.

Hangi açıdan ele alırsak alalım tutarsız bir dayanak, her yönden eksik ve yanlış bir açıklama…

Her şeyden önemlisi Kur’an-ı Kerim’de de diğer kitaplarda da vurgulanan, yasaklanan eylemin kendisi. Bunu kitapların kendi cümlelerinden okuyalım:

‘Siz hala erkeklere yaklaşacak, meşru yolu kapatacak, toplantılarınızda ahlak dışı işler yapacak mısınız? Kavminin tek cevabı şu oldu: Hadi doğru söyleyenlerden isen başımıza Allah’ın azabını getir de görelim.’( Ankebut 29)

‘Erkeklerin birbirleriyle, kadınların birbirleriyle ve hayvanlarla cinsel deneyimler yaşaması yasaklanmıştır.’ ( Tevrat, Lev. 18:6-30 )

‘ Eşcinsel ilişki anatomik uygunsuzluğun yanında ruhsal kirlenmeyi de içermesi, Tanrı halkının kutsallığını bozması nedeniyle toplumun dışında tutulmak istenmiştir.’ ( Tevrat, Lev. 20:13 )

Hiçbir metinde üçüncü bir taraftan bahsedilmemiş, aksine eyleme ve bu eylemi yapanlara vurgu yapılmış.

‘ Tanrı’nın Yasa’da eşcinsel ilişkiyi ‘iğrenç’ diye nitelendirmesinin nedeni Tanrı’nın iyi yarattığı insan bedeninin yaratılışına aykırı biçimde kullanılması, ruhsal ve bedensel bozukluk oluşturmasıdır.’ 

Metinler oldukça açık bence. Kişinin kendini haklı çıkaracağı bir nokta bulunmuyor gibi ne dersiniz?

Yine aynı röportajda genç adam; bunun bir tercih olmadığını, çok küçük yaşlarında kendindeki bu durumu farkettiğini ve değiştirmek için elinden bir şey gelmediğini söylüyor.

Bu konuda elinden bir şey gelmediğini , bunun yaratılışında olduğunu iddia etmesi üzerine biraz araştırma yapmak istedim. Bakın neler buldum:

1993 yılında Amerikalı araştırmacı Dean Hamer, erkeklerdeki eşcinselliğe müştereken neden olan  x- kromozomları üzerindeki ‘gey geni’ni bulmak istemişti. Dean Hamer’ın tezi kısa bir zaman içinde çürütülmüştür.

Çocuğun eşcinsel gelişimine neden olarak, annenin hamilelik esnasındaki hormonel durumu tezi bilim insanları tarafından yine çürütülmüştür. Çünkü ispat edilebilir bir bağlantı mevcut değildir.

Yetiştirilme tarzı, muhtemel bir boşanma, anne-babadan birinin ölümü veya çocukluk yıllarında meydana gelen olayların bir insanın heteroseksüel veya homoseksüel olup olmaması üzerinde hiçbir etkisinin olmadığı sonucuna varılmıştır. Çünkü ailesinde bu sorunların olmadığı kişiler de eşcinsel olma eğilimi göstermiştir.

Aile içerisinde erkek ve kadın arasındaki farklılıklar göz ardı edildiğinde çocuklarda otomatik olarak, bilmediği bir duruma karşı ürkek yetişir ve kendisini, güvenebileceği cinsiyete, daha doğrusu kendi cinsiyetine karşı daha yakın hisseder. Fakat bu da eşcinselliğe bir sebep, bir gerekçe değildir.

1977 yılında cinsellik araştırmacısı Götz Kockott eşcinsellik oluşumuna ilişkin tüm hipotezleri incelemiş, hiçbirinin ikna edici olmadığına karar vermiştir.

Amerikalı psikanalizci Hopcke tüm bu tezlerin her şeyden önce spekülasyon, efsane ve mitolojilere dayandığı ve ‘kökenine ilişkin teori geliştirmenin tamamen mantıksız’ olduğu sonucuna varmıştır.

Bu konuyla alakalı en güçlü yargı; eşcinselliğin sosyal çevre tarafından kabul görmek için bir gerekçe haline gelmiş olması.

İslam’ın ilk dönemlerinde yaşanmış bir hadiseyi aklıma getirdi bu son cümle.

Hz. Vahşi henüz Müslüman olmamış bir köleydi. Cübeyr b. Mut’im ona amcasını öldüren Hz. Hamza’yı Uhud Savaşı’nda öldürürse özgürlüğünü vereceğini yani azad edeceğini söyledi. O zaman hala Müslüman olmamış Hind ismindeki kadın da Hz. Muhammed, Hz. Ali veya Hz. Hamza’dan birini öldürürse ona onu zengin edecek kadar mal-mülk vereceğini söyledi. Bu bir köle için çok cazip bir teklifti ve Vahşi kabul etti. Uhud Savaşı’nda Hz. Hamza’yı öldürdü ve onun cesedinden kestiği parçaları Hind’e getirdi. Cübeyr b. Mut’im ve Hind sözlerini tuttular. Vahşi artık hem özgür hem zengindi. Ama hiçbir şey umduğu gibi gitmemişti. Köleler o artık köle olmadığı için onunla arkadaşlıklarını devam ettirmiyor, diğer zenginler de kölelikten geldiği için onu aralarına almıyorlardı. Vahşi hem özgür hem zengindi ama mutsuzdu. Ta ki Mekke’nin Fethi’nde diğer Mekke halkı ile birlikte dağlara çekildiği güne kadar kabul görmek için uğraştı. O gün onu çok şaşırtan bir şey olmuştu. Kendisi gibi azadlı siyahi bir köle olan Bilal-i Habeşi, zengin bile olmamasına rağmen Müslümanlar arasında kabul görmüştü. Bu da yetmezmiş gibi diğer Müslümanların yardımıyla Kabe’nin üstüne çıkmış ezan okumuştu.

İslam’daki ‘UHUVVET’ yani ‘KARDEŞLİK’ kavramı sizi sadece ‘siz’ olduğunuz için kabul eder. Sizi biricik sayar İslam.

İçinizdeki o boşluğu doldurmak için İslam’ın size biçtiği değeri de bir araştırmaya değmez mi sizce?