- Blog
Kişi hem müslüman hem de eşcinsel olabilir mi ?
Yazar
Habibe
Kişi hem müslüman hem de eşcinsel olabilir mi ?
Tarihin neredeyse her döneminde eşcinsellik, fıtrata aykırı bir cinsel sapma olarak değerlendirilmiş; dinler ve toplumlar tarafından çirkin bir fiil olarak görülmüş ve kınanmıştır. Günümüzde bazı modern toplumlarda bu fiil, bireysel özgürlük kisvesiyle meşrulaştırılsa da; bu, onun hakikat nezdindeki konumunu değiştirmemektedir. Çünkü hakikat, çoğunluğun ne dediğiyle değil; Allah’ın ne buyurduğuyla belirlenir.
Kur’an-ı Kerim’de ve daha önceki ilahi kitaplarda eşcinsel ilişkiler, “açık hayasızlık”, “fıtratı bozan sapkınlık” ve “çirkin bir davranış” olarak nitelendirilmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de hadislerinde bu fiili ağır şekilde kınamış; Allah’ın rahmet nazarının bu fiili işleyenlerin üzerine inmeyeceğini bildirmiştir.
İslam’da cinselliğe dair her detay, ölçü ve sınırlarla belirlenmiştir. Bu sınırlar içerisinde cinsel hayat yalnızca kadın ve erkeğin nikâh bağıyla meşrulaşır. Bunun dışında kalan her türlü birliktelik –özellikle de livata (aynı cinsle ilişki)– dinen büyük günahlar arasında sayılmış ve şiddetle yasaklanmıştır.
Bu kadar açık nasslar ortadayken, “Ben Müslümanım” diyen bir kişinin bu meselede duruşu da net olmalıdır. Bugün eşcinselliği bireysel özgürlük başlığı altında topluma dayatmaya çalışan zihniyetin argümanları –örneğin “benim bedenim, benim kararım” söylemi– İslam inancı ile asla bağdaşmaz. Çünkü insan bedeninin gerçek sahibi insanın kendisi değil; o bedeni ona emanet eden Rabbidir.
İnsanın kendi bedeni üzerinde sınırsız bir tasarruf hakkı yoktur. Hatta bu hakkı sınırsızca kullanmak, emanete ihanet anlamı taşır. Mümin, her emanete sahip çıktığı gibi, bedenine de sahip çıkar. Bu sahiplenme, yalnızca bireysel bir sorumluluk değil; aynı zamanda topluma karşı da bir yükümlülüktür. Çünkü kişi iyi olmazsa toplum da iyi olamaz. Ahlaki çöküntü, yalnızca bireyin değil; tüm toplumun çözülmesidir.
Bugün eşcinsellik üzerinden asıl hedeflenen şey sadece bir cinsel yönelim değil; cinsiyetsiz, aile bağlarını koparmış, bireyci ve denetimsiz bir toplum inşa etmektir. İşte bu noktada, bu ilerleyişe “dur” demek, yalnızca ahlakî değil; aynı zamanda imanî bir duruştur. Müslüman kişi, kendine dayatılan çarpık fikirleri özgürlük sanmaz; hakikati arar, fıtratına döner.
Gerçekten Müslüman olan kişi:
- Kendini sever,
- Fıtratını sever,
- Cinsiyetini kabul eder ve onurlandırır,
- Kendisine verilen emaneti korur,
- Toplumuna zarar değil, fayda vermeyi gaye edinir.
Çünkü iman; sadece Allah’a inanmak değil, O’nun koyduğu sınırları da içtenlikle sahiplenmektir.
Yazar
