Türk Medeni Kanunu’nun 40. Maddesi Hakkında
“Doğru Cinsiyet Tayini” başlığı altında hazırlanan bu çalışma,Türk Medeni Kanunu’nun 40. maddesinin bilimsel, hukuki ve psikolojik temellerle yeniden değerlendirilmesine yöneliktir.
Av. Fatma Aba Harmancı
Nesli Koruma Hareketi
I. GİRİŞ
Yasanın Mevcut Durumunun Toplumsal ve Bilimsel Sonuçları, Değişiklik İhtiyacının Genel Çerçevesi
Türk Medeni Kanunu’nun 40. maddesi, “Cinsiyet Değişikliği” başlığı altında düzenlenmiş olup, bireylere mahkeme kararıyla cinsiyet değiştirme izni verilmesini mümkün kılmaktadır. Ancak mevcut yasal düzenleme; hem bilimsel gerçeklik, hem insan doğası, hem de toplumsal bütünlük açısından ciddi eksiklikler ve çelişkiler barındırmaktadır.
Bu eksiklikler yalnızca bireysel düzeyde değil, aile yapısının korunması, çocukların ruhsal gelişimi ve toplumun değer sisteminin sürekliliği açısından da derin etkiler doğurmaktadır. Kanun, “cinsiyet değiştirilebilir bir kimlik özelliğidir” varsayımını dolaylı biçimde kabul ederek, biyolojik gerçekliği ve psikolojik gelişim sürecini ikinci plana itmektedir.
Oysa cinsiyet, yalnızca dış görünüm veya öznel beyana göre şekillenebilecek bir özellik değildir. Bilimsel olarak cinsiyet; kromozomal yapı (XX–XY), gonadal sistem (yumurtalık veya testis) ve hormonal düzen olmak üzere üç ayrı biyolojik katmandan oluşur. Bu sistemlerin tamamı doğumla birlikte belirlenir ve insanın bedensel, ruhsal ve toplumsal gelişiminde temel referans noktasıdır. Dolayısıyla “cinsiyet değişikliği” ifadesi tıbben mümkün değildir; yapılabilen yalnızca cerrahi görünüm değişikliğidir.
Günümüzde hızla yayılan “cinsiyetsizlik ideolojisi” ve “toplumsal cinsiyet eşitliği” söylemleri, genç bireylerde cinsel kimlik karmaşasını artırmış; bu karmaşa, psikolojik temelleri değerlendirilmeden doğrudan cerrahi müdahalelere yönlendirilmiştir. Oysa araştırmalar, kimlik karmaşasının doğuştan değil, çocukluk ve ergenlikteki çevresel ve ilişkisel faktörlerden kaynaklandığını açıkça ortaya koymaktadır.
Bu nedenle, Türk Medeni Kanunu’nun 40. maddesinin mevcut hâli, bilimsel ve etik açıdan yeniden değerlendirilmelidir.
“Cinsiyet, bireysel tercih konusu değil; yaratılışın, biyolojinin ve toplumsal düzenin bir bütünüdür.”
Yasanın “Cinsiyet Değişikliği” başlığı, kavramsal olarak hem biyolojik hem toplumsal açıdan hatalıdır. Bunun yerine yalnızca doğuştan gelen biyolojik farklılıkları kapsayan “Doğru Cinsiyet Tayini” başlığı getirilmeli ve yasa, bu istisnai durumlar dışında her türlü cinsiyet değişikliğini yasaklayacak biçimde revize edilmelidir.
Bu değişiklikle amaçlanan, yalnızca yasal bir düzenleme yapmak değil; aynı zamanda insan doğasının korunması, çocuk ve gençlerin psikolojik gelişiminin güvence altına alınması ve toplumun ahlaki temellerinin yeniden güçlendirilmesidir.
II. HUKUKİ GEREKÇELER
2.2. Devletin Koruma Görevi ve Kamu Yararı İlkesi
Anayasa’nın 41. maddesi açık bir biçimde şu hükmü içermektedir: “Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri alır.”
Bu ifade, devletin yalnızca pasif bir gözlemci değil, toplumsal yapıyı ve insan doğasını koruyacak aktif bir düzenleyici olduğunu açıkça ortaya koyar.
Bu çerçevede, cinsiyet değişikliği operasyonlarına izin verilmesi, kamu yararı ilkesine de aykırıdır. Çünkü:
- Bireyin bedensel bütünlüğünü kalıcı biçimde bozmaktadır.
- Ameliyat sonrası pişmanlık ve psikolojik çöküntü oranları yüksektir.
- Toplumsal değerler ve aile yapısı üzerinde yıkıcı etkiler oluşturmaktadır.
Dolayısıyla devletin bu konuda izleyici değil, koruyucu ve sınırlayıcı bir tutum benimsemesi, hukuk devleti ilkesinin gereğidir.
2.3. 18 Yaş Şartı ve Hukuken Eksik Koruma
Türk Medeni Kanunu’nun 40. maddesi, cinsiyet değişikliği için alt yaş sınırını 18 olarak belirlemiştir. Ancak nöropsikolojik olgunluk bu yaşta tamamlanmadığı gibi, bireyin karar verme kapasitesi de gelişimsel olarak yeterli değildir.
Bilimsel verilere göre karar verme, dürtü kontrolü ve öngörü becerilerini yöneten prefrontal korteks bölgesi 25 yaş civarında olgunlaşmaktadır. Dolayısıyla, 18 yaşındaki bir bireyin böyle geri dönülmez bir kararı sağlıklı biçimde değerlendirme yeteneği sınırlıdır.
Bu nedenle mevcut yaş sınırı hukuken koruyucu değil, risk doğurucu bir eşiktir. Yeni düzenlemede bu sınırın en az 25 yaşa çıkarılması ve 30 yaş altı için cerrahi müdahale yasağı getirilmesi gerekmektedir.
2.4. Rıza – Endikasyon İlkesi ve Hukuka Uygunluk Sorunu
Tıp hukuku açısından bir müdahalenin meşru olabilmesi için yalnızca hastanın rızası yeterli değildir; aynı zamanda tıbbi endikasyon da bulunmalıdır.
Bu ilke, hem Anayasa’nın 17. maddesinde hem de Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi’nin 13. maddesinde açıkça belirtilmiştir:
“Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz.”
Cinsiyet değişikliği ameliyatları çoğu zaman tıbbi zorunluluk kapsamında değildir; bu operasyonlar, ruhsal tatmin veya öznel kimlik beyanına dayanır. Bu yönüyle, bireyin rızası olsa dahi hukuka aykırı tıbbi müdahale niteliği taşır.
Hekimlik mesleğinin etik sınırları da bu noktada belirleyicidir. Zorunluluk taşımayan, estetik veya kimlik amaçlı operasyonlar hem hekimlik etiğine hem de hasta hakları yönetmeliğine aykırıdır. Dolayısıyla TMK 40’ın mevcut hâli, tıp hukukunun “endikasyon – rıza – etik” üçlüsünü ihlal etmektedir.
2.5. Sonuç: Hukuki Gerekçe
Mevcut TMK 40, aşağıdaki temel ilkeleri ihlal etmektedir:
- Belirsiz tanımlarıyla hukuk güvenliği ilkesini,
- Cerrahi izin anlayışıyla devletin koruma yükümlülüğünü,
- Yetersiz yaş sınırıyla bireyin haklarını,
- Endikasyon ilkesini yok sayarak tıp etiğini ihlal etmektedir.
Bu nedenle maddenin, “Doğru Cinsiyet Tayini” başlığıyla yeniden yazılması; yalnızca doğuştan gelen biyolojik anomalileri kapsaması, bunun dışındaki tüm cerrahi ve hormonal müdahalelerin yasak kapsamına alınması gerekmektedir.
III. BİLİMSEL DAYANAKLAR
3.1. Beyin Gelişimi ve Karar Verme Kapasitesi
Bilimsel araştırmalar, insan beyninde karar verme, muhakeme, öngörü ve dürtü kontrolünden sorumlu olan prefrontal korteks bölgesinin gelişiminin 25 yaşına kadar sürdüğünü göstermektedir (Giedd, 2008; Steinberg, 2010). Bu nedenle 18 yaşındaki bir bireyin aldığı kararlar, özellikle uzun vadeli sonuçlar doğuracak konularda duygusal dürtüler tarafından yönlendirilebilir.
Cinsiyet değişikliği kararı, bireyin yaşam boyu sürecek biyolojik, psikolojik ve toplumsal sonuçlar doğurur. Bu kadar geri dönülmez bir kararı 18 yaşında vermek nöropsikolojik olgunluk bakımından erken ve risklidir. Dolayısıyla mevcut yaş sınırı “biyolojik yetişkinlik” yerine “psikolojik olgunluk” esasına göre yeniden belirlenmelidir.
Yeni düzenleme ile cinsiyet değişikliğine ilişkin her türlü tıbbi ve cerrahi işlem için alt yaş sınırı 25, cerrahi müdahalenin ise 30 yaş ve üzeri için mümkün olabileceği açıkça belirtilmelidir.
3.2. Hormon Tedavilerinin Fizyolojik ve Psikolojik Riskleri
Cinsiyet değişikliğine hazırlık sürecinde uygulanan hormon tedavileri, özellikle ergenlik öncesi bireylerde geri dönüşsüz fizyolojik tahribatlara yol açmaktadır. Erken yaşta verilen östrojen veya testosteron takviyeleri;
- Üreme fonksiyonlarının kalıcı kaybına,
- Kemik yoğunluğu bozukluklarına,
- Damar tıkanıklıkları ve kalp hastalıklarına,
- Duygu-durum dengesizlikleri ve depresif bozukluklara
neden olmaktadır (Hembree et al., 2017). Ayrıca uzun süreli hormon kullanımının beyindeki nörotransmitter sistemleri üzerinde kalıcı etkiler oluşturduğu ve intihar eğilimini artırdığı bilimsel olarak saptanmıştır (Smith et al., 2020).
Bu nedenle hormon tedavileri bir “hazırlık aşaması” değil, tıbbi risk taşıyan müdahale olarak tanımlanmalıdır. Yasa, 25 yaş altı bireylerde hormon tedavisini yasaklamalı; her durumda psikiyatrik gözlem raporu ve bilimsel endikasyon şartı getirmelidir.
3.3. Cinsiyet Değişikliğinin Biyolojik Olarak Mümkün Olmaması
Cinsiyet biyolojik olarak üç katmandan oluşur:
- Kromozomal cinsiyet (XX veya XY),
- Gonadal cinsiyet (yumurtalık veya testis),
- Hormonal cinsiyet (androjen–östrojen dengesi).
Hiçbir cerrahi müdahale veya hormon tedavisi bu üç katmanı kökten değiştiremez. Dolayısıyla “cinsiyet değişikliği” tıbben mümkün değildir; yalnızca fiziksel görünümde taklit söz konusudur. Bu gerçeğe rağmen yasal zeminde bu ifadenin yer alması, bilimsel terminoloji ile hukuki kavramların çelişmesine neden olmaktadır.
Bu sebeple yasa metninde kullanılacak doğru kavram “Doğru Cinsiyet Tayini” olmalı; bu ifade yalnızca doğuştan gelen biyolojik farklılıkların tıbbi onarımını kapsamalıdır.
3.4. Ameliyat Sonrası Pişmanlık ve Psikolojik Çöküş
Uluslararası araştırmalar, cinsiyet değişikliği ameliyatlarının psikolojik iyileşme sağlamadığını, aksine depresyon ve intihar riskini artırdığını göstermektedir. Johns Hopkins Üniversitesi’nde 1979 yılında yapılan çalışmada (Meyer & Reter, 1979), ameliyat olan 50 kişiyle ameliyat olmayan 50 kişi karşılaştırılmış; “Cinsiyet değişikliği ameliyatlarının sosyal uyum veya ruhsal iyileşme açısından anlamlı fark yaratmadığı” belirlenmiştir.
Bu bulgular üzerine Prof. Dr. Paul McHugh başkanlığındaki Johns Hopkins ekibi 1980’de bu tür ameliyatların uygulanmasını tamamen durdurmuştur. Daha sonraki takip araştırmalarında da bu operasyonları geçiren bireylerin %70’inde pişmanlık, depresyon ve intihar eğilimi tespit edilmiştir (Dhejne et al., 2011).
Bu veriler, cinsiyet değişikliğinin bir “tedavi” değil, psikolojik karmaşayı derinleştiren bir girişim olduğunu ortaya koymaktadır.
3.5. Cinsel Kimlik Karmaşasının Gelişimsel Kaynakları
Psikolojik literatürde cinsel kimlik karmaşası, doğuştan gelen bir biyolojik farklılık değil; çocukluk dönemindeki bağlanma, özdeşim ve travma süreçlerinin bozulmasıyla ilişkilidir (Zucker, 2001; Blanchard, 2010).
- Bağlanma Bozukluğu: Güvensiz bağlanma, çocuğun hemcins ebeveyniyle özdeşim kurmasını engeller.
- Özdeşim Eksikliği: Baba veya anne figürüyle yeterli kimlik aktarımı gerçekleşmediğinde birey kendi cinsiyetine ait rolü içselleştiremez.
- Travmatik Deneyimler: Erken çocuklukta yaşanan cinsel istismar, ihmal veya reddedilme, cinsel kimlik karmaşasını tetikler.
Bu süreçlerin hiçbirinde çözüm cerrahi değildir; aksine uzun süreli psikoterapi, aile desteği ve değer temelli eğitim ile kalıcı onarım mümkündür. Dolayısıyla yasa, biyolojik anomalilerle psikolojik karmaşayı kesin biçimde ayırmalı, cerrahi müdahaleyi yalnızca biyolojik zorunluluk hâline indirmelidir.
3.6. Bilimsel Değerlendirme Sonucu
Yukarıdaki bilimsel veriler göstermektedir ki cinsiyet değişikliği:
- Nörolojik olgunluk tamamlanmadan verilmiş bir karardır,
- Tıbbi olarak endikasyon taşımamaktadır,
- Psikolojik olarak iyileşme sağlamamaktadır,
- Etik olarak insan doğasına aykırıdır.
Bu nedenle TMK 40’ın mevcut hâli bilimsel gerçeklerle çelişmektedir. Yeni düzenleme ile yalnızca biyolojik interseks vakaları “doğru cinsiyet tayini” kapsamında ele alınmalı; bunun dışındaki tüm müdahaleler yasaklanmalıdır.
Kaynakça (Bilimsel)
Giedd, J. N. (2008). The teen brain: Insights from neuroimaging. Journal of Adolescent Health, 42(4), 335–343.
Steinberg, L. (2010). A dual systems model of adolescent risk-taking. Developmental Psychobiology, 52(3), 216–224.
Hembree, W. C. et al. (2017). Endocrine Treatment of Gender-Dysphoric Persons: An Endocrine Society Clinical Practice Guideline. J. Clin. Endocrinol. & Metab., 102(11), 3869–3903.
Smith, E. S. et al. (2020). Long-term mental health outcomes in transgender individuals after hormone therapy. Frontiers in Psychology, 11, 559.
Meyer, J. K. & Reter, D. J. (1979). Sex Reassignment: Follow-up. Archives of General Psychiatry, 36(9), 1010–1015.
Dhejne, C. et al. (2011). Long-term follow-up of transsexual persons undergoing sex reassignment surgery. PLoS One, 6(2): e16885.
Zucker, K. J. (2001). Gender identity disorder in children and adolescents. Annual Review of Clinical Psychology, 57, 75–98.
Blanchard, R. (2010). Gender identity disorders in adults and adolescents: Diagnostic and treatment issues. Annual Review of Sex Research, 21, 266–283.
IV. İNTERSEKS TANIMI VE SUİSTİMAL RİSKİ
4.1. İnterseks Kavramının Bilimsel Tanımı
“İnterseks” terimi, doğuştan gelen biyolojik cinsiyet farklılıklarını tanımlamak için kullanılmaktadır. Bu farklılıklar; kromozom yapısı, gonad (yumurtalık veya testis) gelişimi, hormon üretimi veya reseptör duyarlılığı düzeyinde ortaya çıkan tıbbi anomalilerdir. Yani interseks bireyler, doğumdan itibaren biyolojik düzeyde farklı gelişim gösteren kişilerdir.
Tıbbi olarak interseks durumları üç ana grupta incelenir:
- Kromozomal anomaliler: Örn. Turner (XO) veya Klinefelter (XXY) sendromları.
- Gonadal gelişim bozuklukları: Yumurtalık ve testis dokularının birlikte bulunması veya gelişim eksikliği.
- Hormon reseptör bozuklukları: Hormon üretimi normal olsa bile reseptörlerin duyarsızlığı nedeniyle hormon etkisinin dokulara ulaşamaması.
Bu son kategoriye Androjen Duyarsızlık Sendromu (Androgen Insensitivity Syndrome – AIS) örnek verilebilir. Bu durumda kişi genetik olarak XY kromozom yapısına sahiptir; ancak hücrelerdeki androjen reseptörleri testosteronu algılayamaz. Dış görünüş kadın fenotipinde gelişebilir; rahim ve yumurtalık bulunmaz. Bu durum biyolojik bir reseptör sorunudur; kişinin isteğiyle veya çevresel etkilerle oluşmaz.
Bu sebeple interseks durumları, biyolojik temelli gelişim bozuklukları olarak ele alınmalı; psikolojik veya ideolojik kimlik beyanlarıyla ilişkilendirilmemelidir.
4.2. İnterseks – Trans Ayrımının Hukuken Belirginleştirilmesi
Yasa teklifinde yapılması gereken en temel ayrım; “interseks” ile “trans” kavramlarının birbirine karıştırılmasının önlenmesidir. Çünkü bu iki kavram hem biyolojik dayanak hem de hukuki sonuçlar bakımından tamamen farklıdır:
Kavram | Temel Özellik | Tıbbi Nitelik | Hukuki Konum |
---|---|---|---|
İnterseks | Doğuştan gelen biyolojik cinsiyet anomalisi | Nesnel laboratuvar ve klinik bulgularla kanıtlanabilir | “Doğru Cinsiyet Tayini” kapsamına girer |
Trans birey | Psikolojik kimlik karmaşası, öznel kimlik beyanı | Biyolojik bulgu yoktur | Cerrahi veya hormonal işlem yapılamaz |
Bu farkın yasal metinde açıkça belirtilmemesi, “interseks” kavramının kötüye kullanılmasına ve biyolojik dayanağı olmayan kimlik iddialarının tıbbi hak statüsüne dönüşmesine yol açmaktadır. Bu sebeple yasa metninde şu hüküm yer almalıdır:
“İnterseks kavramı, doğuştan gelen ve genetik, gonadal veya hormonal düzeyde laboratuvar ve klinik olarak kanıtlanmış biyolojik farklılıkları ifade eder. Bu tanım, sonradan gelişen veya psikolojik nitelikli kimlik karmaşası durumlarını kapsamaz.”
4.3. Reseptör Duyarsızlığı Üzerinden Kavramsal Suistimal
Son yıllarda tıp dışı çevrelerde “reseptör bozukluğu” kavramı ideolojik amaçlarla genişletilmekte; psikolojik kimlik karmaşası yaşayan bireyler, “reseptörlerim çalışmıyor” iddiasıyla biyolojik interseks kapsamına girmeye çalışmaktadır. Oysa reseptör duyarsızlığı; genetik testler, hormonal analizler ve gerekirse doku biyopsisi ile doğrulanabilir bir tablodur.
Bu düzeyde tanı konulmadan, yalnızca öznel beyanla “reseptör farklılığı” iddiası üzerinden cerrahi müdahale yapılması, tıbbi endikasyonun kötüye kullanımı anlamına gelir. Bu nedenle interseks tanıları yalnızca resmî sağlık kurulu raporu ve laboratuvar temelli kanıt ile belirlenmelidir.
Ayrıca yasa metnine şu madde eklenmelidir: “Psikolojik nitelikli kimlik karmaşası yaşayan bireyler hiçbir şekilde interseks kapsamında değerlendirilemez; bu kişilere cerrahi veya hormonal müdahale uygulanamaz.”
4.4. İnterseks Müdahalelerinde Tıbbi ve Etik Sınırlar
İnterseks bireylerde yapılacak tıbbi müdahalelerin amacı, kişinin doğuştan gelen biyolojik gerçekliğiyle uyumlu doğru cinsiyet tayinini sağlamaktır; bu müdahaleler kozmetik veya kimlik düzeltmeye değil, biyolojik onarıma yöneliktir.
Bu tür müdahalelerde asgari olarak şu koşullar aranmalıdır:
- Müdahale, resmî sağlık kurulu raporu ile onaylanmalıdır.
- Aydınlatılmış onam, birey (reşitse), aile ve kurulun ortak değerlendirmesiyle alınmalıdır.
- İşlem, biyolojik gereklilik (endikasyon) ilkesine dayanmalıdır.
- Tüm uygulamalar, devlet denetiminde ve yalnızca yetkilendirilmiş eğitim-araştırma hastanelerinde yapılmalıdır.
Bu sınırlamalar, interseks bireylerin tıbbi gereksinimlerini karşılamakla birlikte, kavramın trans kimlikler tarafından kötüye kullanılmasını da önleyecektir.
4.5. Suistimalin Toplumsal ve Hukuki Sonuçları
İnterseks kavramının yanlış veya keyfî kullanımı:
- Cinsiyetin biyolojik anlamını aşındırır,
- Psikolojik kimlik karmaşasını normalleştirir,
- Cerrahi müdahaleleri ideolojik araç hâline getirir,
- Aile ve çocuk algısında “cinsiyetsiz kimlik” fikrini meşrulaştırır.
Bunun önüne geçmek için yasa metni, biyolojik interseks tanımıyla sınırlı olmalı; bunun dışındaki her türlü yönelim, beyan veya ideolojik kimlik ifadesi hukuki koruma kapsamı dışında bırakılmalıdır.
4.6. Sonuç: Bilimsel ve Hukuki Netlik
İnterseks olma durumu ile cinsel kimlik karmaşası birbirine karıştırılmamalıdır. İnterseks: biyolojik bir gelişim bozukluğudur. Translık: psikolojik bir kimlik karmaşasıdır. Bu iki kavramın kesin çizgilerle ayrılması; tıp, hukuk ve toplumsal bütünlük açısından zorunludur.
- İnterseks kavramı yalnızca biyolojik anomalileri ifade etmelidir.
- Tanı, resmî sağlık kurulu ve laboratuvar bulguları ile konulmalıdır.
- Trans bireylerin bu kavramı suistimal ederek cerrahi/hormonal müdahale talep etmesinin önüne geçilmelidir.
V. YASA TEKLİFİ ÖNERİLERİ
Bu bölümde, Türk Medeni Kanunu’nun 40. maddesinin mevcut içeriği yerine geçmesi önerilen “Doğru Cinsiyet Tayini” başlıklı düzenleme ve buna bağlı uygulama esasları yer almaktadır. Amaç, insan doğasının, aile yapısının ve çocukların ruhsal gelişiminin korunmasıdır.
5.1. Yasanın Yeni Başlığı
Mevcut Başlık: Cinsiyet Değişikliği
Yeni Başlık: Doğru Cinsiyet Tayini
“Doğru Cinsiyet Tayini”, yalnızca doğuştan gelen biyolojik anomalilerin düzeltilmesine yöneliktir. Psikolojik, ideolojik veya kişisel kimlik beyanına dayalı hiçbir cerrahi veya hormonal müdahale bu kapsamda değerlendirilemez.
5.2. Madde 40’ın Yeni Metin Önerisi
Madde 40 – Doğru Cinsiyet Tayini
Biyolojik Zorunluluk:
- Kişinin doğuştan gelen ve laboratuvar/klinik bulgularla kanıtlanan cinsiyet farklılıklarının (interseks durumlarının) düzeltilmesi amacıyla doğru cinsiyet tayini yapılabilir.
İzin ve Kurul Süreci:
- Talep, bireyin veya velisinin başvurusu üzerine; en az 1 yıl gözlem ve takip yapan Cinsel Kimlik Değerlendirme Kurulu raporuyla mahkemeye sunulur.
- Kurul; psikiyatrist, klinik psikolog, endokrinolog, genetik uzmanı, çocuk gelişimci ve hukukçudan oluşur.
- Gözlem süreci sonunda tıbbi endikasyon raporu olmaksızın hiçbir müdahale yapılamaz.
Yaş Sınırı ve Olgunluk Şartı:
- Beyin gelişimi ve karar verme olgunluğu tamamlanmamış bireylerde bu işlemler yasaktır.
Rıza ve Onam:
- Bireyin rızası tek başına hukuka uygunluk doğurmaz.
- Müdahale için tıbbi endikasyon + kurul onayı + mahkeme izni birlikte aranır.
Tıbbi Uygulama Alanı:
- Müdahale yalnızca Sağlık Bakanlığı yetkili eğitim-araştırma hastanelerinde yapılabilir.
- Bu kapsam dışındaki kişi/kurumlarca yapılan işlemler hukuka aykırıdır.
Kamu Finansmanı Yasağı:
- Cinsiyet değişikliğine veya farklı kimlik beyanlarına yönelik cerrahi/hormonal müdahaleler SGK ve kamu kaynaklarınca finanse edilemez; kamu hizmeti kapsamında değerlendirilemez.
Cezai Sorumluluk:
- Bu maddeye aykırı biçimde hormon tedavisi başlatan, cerrahi müdahale uygulayan veya aracılık eden kişi ve kurumlar hakkında TCK 86 ve 90 (kasten yaralama, insan üzerinde deney) uyarınca işlem yapılır.
Denetim ve Raporlama:
- Tüm işlemler, Sağlık Bakanlığı bünyesindeki Cinsiyet Müdahaleleri İzleme ve Denetim Kurulu tarafından yıllık raporlarla takip edilir ve “Ulusal Rapor” kamuya açıklanır.
5.3. Hormon Tedavileri İçin Özel Düzenleme
“25 yaş altı bireylerde, cinsiyet değişikliğine yönelik hormon tedavisi uygulanamaz. Bu tür tedaviler, üreme fonksiyonlarını kalıcı biçimde ortadan kaldırdığı için etik ve tıbbi açıdan endikasyon dışı kabul edilir. Hormon tedavisi ancak interseks durumlarında, biyolojik onarım amacıyla ve sağlık kurulu kararıyla uygulanabilir.”
5.4. Eğitim, Medya ve Toplumsal Alan Düzenlemesi
RTÜK Görevi:
- Toplumsal cinsiyetsizlik, cinsiyet değişimi veya farklı kimliklerin özendirilmesine yönelik yayınlar denetlenir; idari para cezası ve geçici yayın durdurma uygulanır.
Millî Eğitim Bakanlığı Görevi:
- Müfredattaki “toplumsal cinsiyet eşitliği/kimliği çeşitliliği” içerikleri kaldırılır; yerine insan doğasına uygun kimlik gelişimi temelli psiko-eğitim programları uygulanır.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Görevi:
- Aile içi bağlanma, ebeveyn-çocuk özdeşim süreçleri ve kimlik gelişimi temelli koruyucu aile eğitimleri devlet politikası hâline getirilir.
5.5. Mahkeme Süreci ve Nüfus Kayıt Düzeltmesi
- Doğru cinsiyet tayini kararı, mahkemenin kurul raporunu esas alarak verdiği kararla nüfus siciline işlenir.
- Mahkeme, yalnızca biyolojik farklılık tespit edilen vakalarda düzeltme kararı verebilir.
- Psikolojik kimlik beyanı tek başına delil teşkil etmez.
5.6. Uluslararası Uyum ve İnsan Hakları Çerçevesi
Bu teklif, insan haklarını “bireyin iradesiyle değil, doğasıyla uyum içinde yaşama hakkı” olarak yorumlar. Hiçbir uluslararası sözleşme, bireyin biyolojik cinsiyetini değiştirme hakkını güvence altına almaz. Düzenleme; insan hakları, kamu yararı ve tıp etiği ile uyumludur.
5.7. Sonuç ve Genel Gerekçe
- İnsan doğasına aykırı cerrahi müdahalelerin önüne geçmek,
- Biyolojik farklılıkları tıbbi onarım kapsamında güvence altına almak,
- Çocuk ve gençlerin kimlik gelişimini korumak,
- Devletin aile ve toplum üzerindeki koruma yükümlülüğünü etkinleştirmek.
Yeni yasa metni, Türkiye Cumhuriyeti’ni yalnızca koruyucu değil; ahlaki ve bilimsel sorumluluk bilinciyle hareket eden bir hukuk devleti konumuna taşıyacaktır.
VI. PSİKOLOJİK DEĞERLENDİRME
6.1. Cinsel Kimlik Karmaşasının Gelişimsel Temelleri
Cinsiyet kimliği, doğuştan gelen bir özellik değil; erken çocukluk döneminde şekillenen psikososyal bir süreçtir. Bebeklikten itibaren birey, anne ve babasının tepkileri, model davranışları, duygusal bağları ve toplumsal çevresi aracılığıyla “ben kimim” sorusuna yanıt bulur.
Araştırmalar (Zucker, 2001; Coates, 1997), kimlik karmaşasının çoğunlukla bağlanma bozuklukları, ebeveyn yoksunluğu, özdeşim eksiklikleri ve erken dönem travmaları sonucunda geliştiğini göstermektedir. Bu durum doğuştan değil, gelişimsel bir sapma olarak tanımlanmalıdır.
Erken çocuklukta sağlıklı bir özdeşim süreci yaşayamayan birey, cinsiyetine uygun kimlik duygusunu içselleştiremez. Bu nedenle, kimlik karmaşası yaşayan bireylerde psikoterapötik yaklaşımın hedefi şunlar olmalıdır:
- Kişinin kendi cinsiyetiyle yeniden bağ kurmasını sağlamak,
- Travmatik veya duygusal kopuklukları onarmak,
- Sağlıklı özdeşim ilişkisini yeniden yapılandırmak.
6.2. Bağlanma Bozuklukları ve Ebeveyn Tutumları
Bağlanma kuramı (Bowlby, 1988), cinsel kimlik gelişiminde ebeveynle kurulan duygusal bağın belirleyici olduğunu vurgular. Özellikle ilk beş yaşta çocuk, ebeveynin duygusal tepkileri üzerinden kendi kimliğini tanımlar.
- Anneye aşırı bağımlı yetiştirilen erkek çocuklarda: dış dünyadan kopukluk, çekingenlik ve kimlik karmaşası eğilimi artar.
- Otoriter veya duygusal olarak uzak babalarda: erkek çocuk kendi maskülen yönüyle özdeşim kuramaz; bastırılmış kimlik gelişir.
- Pasif veya saldırgan anne modellerinde: kız çocuk kendi dişil yönünü güvensizlik ve değersizlikle algılar.
- Narsistik veya güçsüz annelerde: kız çocuk kendini ya aşırı rekabetçi ya da değersiz bir kimlikle tanımlar.
Bu örüntüler, ilerleyen yaşlarda kimlik karmaşasının temelini oluşturur. Dolayısıyla, yasa düzenlemelerinde bireyin kimlik beyanı değil, bu beyanın psikolojik kökeni esas alınmalıdır.
6.3. Ergenlik Dönemi ve Kimlik Arayışı
Ergenlik dönemi, insan gelişiminde kimliğin şekillendiği kritik bir dönemdir. Bu dönemde hormonal değişimler, sosyal etkileşimler ve özdeşim modelleri yoğun biçimde etkileşir. Bireyin zihinsel yapısı hâlâ duygusal dürtüler tarafından yönlendirildiğinden, “kendimi farklı hissediyorum” algısı çoğu zaman geçici bir kimlik sorgulamasıdır.
Klinik gözlemler, bu dönemde psikolojik destek alan gençlerin büyük bir kısmının birkaç yıl içinde cinsiyetiyle uyumlu kimlik geliştirdiğini göstermektedir. Bu nedenle 18 yaş gibi erken bir dönemde alınan cerrahi kararlar, kalıcı pişmanlıkla sonuçlanabilmektedir.
6.4. Travmatik Deneyimler ve Cinsiyet Algısı
Cinsel kimlik karmaşası yaşayan bireylerde çocukluk döneminde ihmal, istismar, aşağılanma veya reddedilme öyküleri sık görülür (Bradley & Zucker, 1997). Bu travmalar, bireyin bedenine ve cinsiyetine karşı bilinçdışı bir reddediş oluşturabilir. Kendini karşı cinse ait hissetme durumu çoğu zaman travmanın savunma mekanizmasıdır.
Bu durumlarda çözüm cerrahi değil, travma terapisi olmalıdır. Hedef, bedenin değil, duygusal bütünlüğün onarılmasıdır.
6.5. Sosyal İzolasyon, Dijital Etki ve Kimlik Bulaşması
Günümüzde sosyal medya, özellikle ergenlerde kimlik karmaşasının yayılmasında önemli bir etkendir. Dijital platformlarda “kimlik değiştirme” bir özgürlük göstergesi olarak sunulmakta; duygusal kırılganlığa sahip gençler bu akımlara hızla yönelmektedir.
Bu olgu psikolojide “sosyal bulaşma (social contagion)” olarak adlandırılır. Ergenlikte yaşanan bu tür kimlik dalgalanmaları doğru yönlendirilmezse kalıcı sapmalara dönüşebilir. Bu nedenle yasa teklifinde medya ve dijital içeriklerin RTÜK–MEB koordinasyonuyla denetim altına alınması zorunludur.
6.6. Psikoterapi Temelli Onarım Süreci
Cinsel kimlik karmaşasının tedavisi, cerrahi müdahale değil; psikoterapötik onarım sürecidir. Bu süreçte hedefler:
- Bireyin kendi cinsiyetiyle uyumlu benlik algısını yeniden kazanması,
- Aile içi bağlanma örüntülerinin onarılması,
- Travmatik geçmişle yüzleşme,
- Değerler sistemi ve inanç temelli kimlik bütünlüğünün güçlendirilmesidir.
Uzun süreli terapi ve aile desteğiyle ilerleyen bu süreç, bireyin hem ruhsal hem sosyal uyumunu artırır. Literatürde, terapi desteğiyle kimlik karmaşasından çıkan bireylerin oranı %80’in üzerindedir (Schaefer & Wheeler, 2015).
6.7. Psikolojik Değerlendirme Sonucu
- Cinsel kimlik karmaşası doğuştan gelen bir durum değil, gelişimsel ve çevresel etkilerin sonucudur.
- Bireyin kendi cinsiyetini reddetmesi, çoğu zaman travmatik bir özdeşim kırılmasıdır.
- Cerrahi müdahaleler bu kırılmayı onaramaz; aksine ruhsal bütünlüğü zedeler.
- Bu nedenle TMK 40’ın yeni düzenlemesinde psikoterapötik süreçlerin zorunlu hâle getirilmesi, cerrahi işlemlerin ise yalnızca biyolojik interseks vakalarıyla sınırlanması gerekir.
Yasa teklifinin psikoloji bilimiyle uyumu, bireyin ruhsal sağlığını koruyacak ve toplumsal bütünlüğü güçlendirecek bir koruma mekanizması oluşturacaktır.
VII. SONUÇ VE GENEL GEREKÇE ÖZETİ
Türk Medeni Kanunu’nun mevcut 40. maddesi “Cinsiyet Değişikliği” başlığı altında, belirli şartlar dâhilinde mahkeme kararıyla cinsiyet değişikliğine izin vermektedir. Ancak bu düzenleme; bilimsel, psikolojik ve hukuki açılardan çağdaş bilgi birikimiyle çelişmektedir.
Cinsiyet; yalnızca dış görünüm veya öznel beyanla değiştirilebilecek bir özellik değildir. Kromozomal yapı, gonadal sistem ve hormonal düzen doğuştan sabittir. Bu nedenle tıpta “cinsiyet değişikliği” değil, en fazla cerrahi görünüm değişikliği söz konusudur.
Buna rağmen, mevcut düzenleme cinsiyetin değiştirilebilir bir tercih olduğu varsayımıyla insan doğasını, psikolojik gelişim sürecini ve aile bütünlüğünü zedelemektedir. Böyle bir meşrulaştırma; çocukları, ergenleri ve aileleri geri dönülmez biyolojik ve psikolojik süreçlere sürüklemekte; bireysel bir konuyu toplumsal değer erozyonuna dönüştürmektedir.
1. Bilimsel Açıdan
- Cinsiyet değişikliği biyolojik olarak mümkün değildir.
- 18 yaş nöropsikolojik olgunluk için erkendir.
- Hormon tedavileri kalıcı fizyolojik ve psikolojik hasarlar doğurabilir.
- Ameliyat sonrası bireylerin önemli bir bölümünde depresyon ve pişmanlık görülmektedir.
- Cinsel kimlik karmaşası doğuştan değil; çevresel ve gelişimsel etkenlerle ilişkilidir.
Bu nedenle, mevcut yasanın bilimsel zemini geçerliliğini yitirmiştir.
2. Hukuki Açıdan
Anayasa’nın 5. ve 41. maddeleri devlete; ailenin korunması, çocukların sağlıklı gelişiminin güvence altına alınması ve toplumsal değerlerin muhafazası görevlerini yüklemektedir.
Bu bağlamda, devletin “koruyucu” pozisyondan “izin verici” pozisyona geçmesi kamu yararı ilkesine aykırıdır. Mevcut TMK 40, bireyin bedensel bütünlüğünü korumak yerine geri dönüşsüz cerrahi müdahalelere kapı aralamaktadır.
3. Psikolojik Açıdan
Psikoloji literatürü; kimlik karmaşasının bağlanma, özdeşim ve travma bozukluklarıyla ilişkili olduğunu göstermektedir. Temel sorun “doğru kimlik duygusunun” yitirilmesidir; çözüm cerrahi değil, psikoterapötik onarımdır. Yasal düzenleme, geri dönülmez bedensel değişiklikler yerine psikolojik destek süreçlerini teşvik etmelidir.
4. Sosyolojik Açıdan
Medya, popüler kültür ve ideolojik akımlar, gençlerde “kimlik değiştirme”yi bir özgürlük biçimi olarak sunmakta; bu da toplumsal bulaşma ile kimlik karmaşasının yayılmasına yol açmaktadır. Bu yüzden yasa, yalnızca bireysel beyanı değil; toplumun bütünlüğünü esas almalıdır. Devletin görevi, nesillerin ruhsal, bedensel ve ahlaki bütünlüğünü korumaktır.
5. Yasa Teklifi ile Getirilen Yenilikler
- Cinsiyet değişikliğinin tamamen yasaklanması,
- Yalnızca interseks (doğuştan biyolojik farklılık) vakalarında tıbbi onarıma izin verilmesi,
- 25 yaş altına hormon, 30 yaş altına cerrahi müdahalenin yasaklanması,
- Kurul onayı ve mahkeme izninin zorunlu kılınması,
- SGK finansmanının kaldırılması,
- RTÜK ve MEB üzerinden medya ve eğitim denetiminin güçlendirilmesi.
Bu değişiklik, bireyi “özgürleştirme” iddiasıyla değil; doğasına döndürme hedefiyle önerilmektedir.
6. Genel Sonuç
Bu teklif yalnızca bir hukuk metni değil; insan doğasına, toplumsal bütünlüğe ve çocukların geleceğine dair koruyucu bir manifestodur. “Doğru Cinsiyet Tayini” kavramı; insanın doğduğu hâliyle onurlu yaşamasını, bedenine karşı değil onunla uyum içinde var olmasını esas alır.
Türkiye Cumhuriyeti, bu düzenlemeyle yalnızca kendi toplumunu değil, aynı zamanda insanlık vicdanını da koruyacak öncü bir adım atacaktır.